Loading...
24.03.2022

Terörist Faaliyet Neticesi Yaralanma Ve Felç Nedeniyle İç İşleri Bakanlığı Aleyhine Maddi Ve Manevi Tazminat Talebi -Genel Güvenlik Ve Düzenin Sağlanması - Sosyal Risk İlkesi - Faizin Başlangıç Tarihi




T.C DANIŞTAY 
.İdari Dava Daireleri Kurulu 
Esas: 2003/ 57 
Karar: 2005 / 237 
Karar Tarihi: 14.04.2005

İstemin Özeti : Ankara İli, Mamak İlçesinde meydana gelen silahlı saldırı sonucu sakat kalan davacının uğradığını ileri sürdüğü 255.000.000.000.- lira maddi zarar ile 3.000.000.000.- lira manevi zararın yasal faiziyle birlikte tazmini istemiyle açtığı davada; Ankara 7. İdare Mahkemesince davanın kısmen kabulü, kısmen reddi yolunda verilen 15.4.1999 günlü, E: 1997/1174, K: 1999/322 sayılı kararın, Danıştay Onuncu Dairesinin 18.10.2000 günlü, E: 1999/3374, K: 2000/5292 sayılı kararı ile bozulması üzerine, bozma kararına uyulmayarak davanın kısmen kabulü, kısmen reddi yolundaki ilk kararında ısrar edilmesine ilişkin olarak verilen 30.9.2002 günlü, E: 2002/1235, K: 2002/1102 sayılı kararı, davacı maddi hata yönünden, davalı idare ise davanın kabulüne ilişkin kısmını temyiz etmekte ve bozulmasına karar verilmesini istemektedirler. 

Davacı Savunmasının Özeti : Yerinde olmadığı ileri sürülen davalı idare temyiz isteminin reddi gerektiği savunulmaktadır. 

Davalı İdare Savunmasının Özeti : Savunma verilmemiştir. 

Danıştay Tetkik Hakimi Yakup Bal`ın Düşüncesi : Temyize konu ısrar kararının onanması, davanın esası hakkında bir karar verilmek üzere dosyanın Danıştay Onuncu Dairesine gönderilmesi gerektiği düşünülmektedir. 

Danıştay Savcısı Emin Celalettin Özkan`ın Düşüncesi : Davacının polis memuru olan kardeşi ile birlikte Ankara Mamak İlçesinde bir terör örgütü üyeleri tarafından yapılan silahlı saldırıda yaralanarak felç olması nedeniyle uğranılan maddi ve manevi zararın tazmini istemiyle açılan dava sonunda, Ankara 7. İdare Mahkemesince, terör eylemlerinin devlete yönelik olduğu, Anayasal düzeni yıkmayı amaçladığı, bu tür olayların zarar gören kişi ve kurumlara karşı kişisel husumetten kaynaklanmadığı, bu nedenle terör eylemlerinden zarar görenlerin, zararlarının sosyal risk ilkesine göre tazmini gerektiği gerekçesiyle maddi ve manevi tazminata hükmedilmiştir. 

Danıştay Onuncu Dairesince, idarenin özel güvenlik önlemleri almasını gerektirmeyen durumda meydana gelen münferit olay sonucu ortaya çıkan zararı, idarenin genel güvenlik hizmetlerinde kusuru saptanmadıkça tazminle sorumlu tutulamayacağı, mahkemece sosyal risk esasına göre hüküm kurulmasında hukuka uyarlık bulunmadığı belirtilerek İdare Mahkemesi kararı bozulmuştur. 

Bu kez bozma kararına uyulmayarak ilk kararında ısrar eden İdare Mahkemesi kararı, davalı idarece esastan, davacı tarafından ise kararda "idam cezası" yerine yanlışlıkla yazılan "idari ceza" ifadesi yönünden temyiz edilmektedir. 

Davalı idarenin temyiz dilekçesinde öne sürülen hususlar, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 49. maddesinin 1. fıkrasında belirtilen nedenlerden hiçbirisine uymayıp İdare Mahkemesince verilen kararın dayandığı hukuki ve yasal nedenler karşısında anılan kararın bozulmasını gerektirir nitelikte görülmemektedir. 

Açıklanan nedenlerle temyiz isteminin reddiyle İdare Mahkemesinin ısrar kararının yapılan yanlışlığın düzeltilerek onanmasının uygun olacağı düşünülmektedir. 

TÜRK MİLLETİ ADINA 

Hüküm veren Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulunca gereği görüşüldü: 

Karar: Dava, Ankara İli, Mamak İlçesinde meydana gelen silahlı saldırı sonucu sakat kalan davacının uğradığını ileri sürdüğü 255.000.000.000.- lira maddi zarar ile 3.000.000.000.- lira manevi zararın yasal faiziyle birlikte tazmini istemiyle açılmıştır. 

Ankara 7. İdare Mahkemesi, 15.4.1999 günlü, E: 1997/1174, K: 1999/322 sayılı kararıyla, idarenin hukuki sorumluluğunun sadece kusur esasına, hizmet kusuruna dayanmadığı, idarenin kusur koşulu aranmadan da sorumlu sayılabileceği, kural olarak idarenin yürüttüğü hizmetin doğrudan sonucu olan nedensellik bağı kurulabilen zararları tazminle yükümlü olduğu, ancak sözü edilen kuralın istisnası olarak, idarenin faaliyet alanıyla ilgili, önlemekle yükümlü olduğu halde önleyemediği bir takım zararları da nedensellik bağı aranmadan tazmin etmesi gerektiği, kolektif sorumluluk anlayışına dayalı, sosyal risk adı verilen ilkenin öğretide ve yargısal içtihatlarla kabul edildiği, olayda Devlet`in ve ülkenin bütünlüğüne yönelik terörist faaliyetler sonucu gerçekleşen saldırıda davacının yaralandığı, 11.5.1998 tarihinden itibaren çalışamaz ve bakıma muhtaç durumda olduğu, idareye yüklenebilecek bir hizmet kusuru bulunmasa bile niteliği belirtilen terör eylemi nedeniyle ortaya çıkan olağandışı bireysel zararların sosyal risk ilkesi gereği idarece tazmini gerektiği gerekçesiyle davayı kısmen kabul ederek 219.533.005.697.- lira maddi, 1.000.000.000.- lira manevi tazminatın davalı idarece başvuru tarihinden itibaren hesaplanacak yasal faiziyle birlikte davacıya ödenmesine karar vermiştir. 

Anılan karar, yapılan temyiz incelemesi sonucunda; Danıştay Onuncu Dairesinin 18.10.2000 günlü, E: 1999/3374, K: 2000/5292 sayılı kararıyla; tazmini istenen zararın, davacının 20.11.1996 tarihinde uğramış olduğu silahlı saldırıya bağlı olarak sakat kalması sonucu doğduğu, dolayısıyla zararın münferit olaydan kaynaklandığı ve niteliği itibariyle sosyal risk ilkesine göre tazmini gerekmediği, uyuşmazlığın çözümünde, idarenin güvenlik hizmetlerinin işletilmesinde kusurlu davranışının bulunup bulunmadığı araştırıldıktan sonra karar verilmesi gerektiği gerekçesiyle bozulmuş ise de; İdare Mahkemesi, davanın kısmen kabulü, kısmen reddi yolundaki ilk kararında ısrar etmiştir. 

Davacı, temyize konu mahkeme kararında geçen "idari ceza" ibaresinin "idam cezası" olarak düzeltilmesi gerektiğini, davalı idare ise davanın kabulüne ilişkin kısmını temyiz etmekte ve bozulmasına karar verilmesini istemektedirler. 

Temyize konu ısrar kararının; maddi ve manevi tazminata ve maddi tazminata ilişkin faize dair kısmında, bozmayı gerektirecek bir husus bulunmamaktadır. 

Hükmedilen manevi tazminata davalı idareye başvuru tarihinden itibaren yasal faiz uygulanması yönünden ise; ilk defa yargı kararıyla para olarak değerlendirilebilen bir manevi tazminatın önceden davalı idarece belirlenmesi ve de ödenmesinin mümkün olmaması nedeniyle ödemede gecikmeden bahsedilmeyeceği gibi manevi tazminatın mahkemece "takdiren" belirlenmesi nedeniyle hükmedilecek miktara 3095 sayılı Kanuni Faiz ve Temerrüt Faizine İlişkin Kanun uyarınca dava tarihinden itibaren faiz yürütülmesi gereklidir. 

Ankara 7. İdare Mahkemesinin 15.4.1999 günlü, E: 1997/1174, K: 1999/322 sayılı kararında; saldırıyı gerçekleştiren kişilerin yargılanmaları sonucu Türk Ceza Kanununun 146/1. maddesi uyarınca idam cezasıyla cezalandırılmalarına karar verildiği belirtilmesine karşın temyize konu kararda bu cezanın sehven "idari cezayla" şeklinde belirtildiği anlaşılmış olup kararda yer alan maddi hatanın; ( idam cezasına ) olarak düzeltilmesi uygun görülmüştür. 

SONUÇ : Açıklanan nedenle, Ankara 7. İdare Mahkemesinin 30.9.2002 günlü, E: 2002/1235, K: 2002/1102 sayılı ısrar kararının; hükmedilen maddi ve manevi tazminat ve maddi tazminata yürütülen faiz yönünden maddi hata düzeltilmek suretiyle ONANMASINA oybirliği ile, manevi tazminata dava tarihinden itibaren yasal faiz uygulanması gerektiğinden, aksi yöndeki mahkeme kararının bu kısmının BOZULMASINA oyçokluğu ile, dosyanın Ankara 7. idare Mahkemesine gönderilmesine, 14.4.2005 günü karar verildi. 

KARŞI OY : 

Bir maddi zararın giderilmesine yönelik açılan tam yargı davalarında tazminat faizi kişinin malvarlığındaki zararının oluştuğu an itibariyle karşılanması gerekirken, gecikerek ödenmesi karşısında bu gecikmeden dolayı para değerinde enflasyon nedeniyle meydana gelecek azalmayı karşılamaya yönelik olarak hükmedilmektedir. 

Maddi zararlar malvarlığında meydana gelen ve para ile değerlendirilebilen bir azalmayı ifade ettiklerinden, bu azalma miktarının idare tarafından telafi edilmediği süre içinde ayrıca enflasyon nedeniyle de kayba uğrayacağı aşikardır. Manevi zararlar ise malvarlığında meydana gelen somut bir azalma olmayıp kişinin manevi varlığında ortaya çıkan olumsuzluklar olduğundan, manevi tazminat değerinin yargılama sonucu para olarak belirlenmesi zarara uğrayanı tatmin ve de bu zararı meydana getireni cezalandırma aracı olarak kullanılmasından kaynaklanmaktadır. 

Bu itibarla, ilk defa yargı kararıyla para olarak değerlendirilebilen bir manevi tazminatın önceden davalı idarece belirlenmesi ve de ödenmesinin mümkün olmaması nedeniyle, ödemede gecikmeden bahsedilemeyeceği gibi, manevi tazminatın esasen bütün bu hususlar dikkate alınarak "takdiren" belirlenmesi nedeniyle de temyize konu kararın manevi tazminata faiz uygulanması gerektiği yolundaki kısmının bozulması gerektiği oyuyla, kararın bu kısmına katılmıyoruz.