ÖZET : Bir arkadaşına telefon edeceği bahanesiyle mağdurun telefonunu alan sanığın, konuşması bittikten sonra telefonunu mağdura iade etmeyip satması şeklinde gelişen olayda, mağdur tarafından cep telefonunun zilyetliğinin belirli bir süre için sanığa devredilmiş olması nedeniyle sanığın kullandıktan sonra iade etmek üzere aldığı cep telefonunu geri vermemekten ibaret eyleminin hırsızlık suçunu oluşturacağı gözetilmeksizin suç vasfında yanılgıya düşülerek yazılı şekilde dolandırıcılık suçundan hüküm kurulması hukuka aykırıdır.
DAVA : Dosya incelenerek gereği düşünüldü:
KARAR : Sanığın daha önce kasıtlı bir suçtan mahkum olduğu anlaşıldığından, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilebilmesi için aranan, 5271 sayılı CMK’un 231/6.maddesinin ( a ) bendinde yazılı “kasıtlı bir suçtan mahkum olmamış bulunma” nesnel koşulunun bulunmaması nedeniyle, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilemeyeceği belirlenerek yapılan incelemede;
Dolandırıcılık suçunun oluşabilmesi için; failin bir kimseyi, kandırabilecek nitelikte hileli davranışlarla hataya düşürüp,onun veya başkasının zararına, kendisine veya başkasına yarar sağlaması gerekmektedir.
Hile nitelikli bir yalandır. Fail tarafından yapılan hileli davranış belli oranda ağır, yoğun ve ustaca olmalı, sergileniş açısından mağdurun inceleme olanağını ortadan kaldıracak nitelikte bir takım hareketler olmalıdır. Kullanılan hileli davranışlarla mağdur yanılgıya düşürülmeli ve bu yanıltma sonucu yalanlara inanan mağdur tarafından sanık veya bir başkasına haksız çıkar sağlanmalıdır.
Hilenin kandırıcı nitelikte olup olmadığı olaysal olarak değerlendirilmeli, olayın özelliği, fiille olan ilişkisi, mağdurun durumu, kullanılmışsa gizlenen veya değiştirilen belgenin nitelikleri ayrı ayrı nazara alınmalıdır.
Zilyedinin rızası olmadan başkasına ait taşınır bir malı, kendisine veya başkasına bir yarar sağlamak maksadıyla bulunduğu yerden almak, hırsızlık suçunun temel şeklidir. Taşınır malın alınmasının suç oluşturabilmesi için, zilyedinin rızasının bulunmaması gerekir.
Dolandırıcılık suçunda failin hileli hareketleri sonucu sakatlanmış irade neticesinde kişiye ait malvarlığının mülkiyetinin devri, buna karşılık hırsızlık suçunda ise; menkul bir malın, sahibinin rızası dışında alınması, mal üzerinde mağdurun zilyetliğine son verilmesi, mağdurun suç konusu eşya üzerindeki zilyetlikten doğan tasarruf haklarını kullanmasının olanaksız hale gelmesi söz konusudur.
Dosya içerisindeki adli sicil kaydında görünen sabıkanın tekerrüre esas olmadığının anlaşılması karşısında tebliğnamedeki düşünceye iştirak edilmemiştir.
Somut olayda;
Bir arkadaşına telefon edeceği bahanesiyle mağdurun telefonunu alan sanığın, konuşması bittikten sonra telefonunu mağdura iade etmeyip satması şeklinde gelişen olayda, mağdur tarafından cep telefonunun zilyetliğinin belirli bir süre için sanığa devredilmiş olması nedeniyle Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 12.06.2012 tarih, 2011/15-440 esas, 2012/229 karar sayılı kararında da belirtildiği üzere sanığın kullandıktan sonra iade etmek üzere aldığı cep telefonunu geri vermemekten ibaret eyleminin hırsızlık suçunu oluşturacağı gözetilmeksizin suç vasfında yanılgıya düşülerek yazılı şekilde dolandırıcılık suçundan hüküm kurulması,
SONUÇ : Bozmayı gerektirmiş, sanık müdafiinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan, hükmün bu sebeplerden dolayı 5320 sayılı Yasanın 8/1.maddesi gereğince uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK.nun 321.maddesi uyarınca BOZULMASINA, 31.01.2013 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
Baytok Hukuk Bürosu olarak web sitemizi geliştirmek, kullanışlı, etkili ve güvenli hale getirmek amacıyla çerezler (cookie) kullanıyoruz. Sitemizde gezinmeye devam etmeniz halinde cihazınızdaki çerezlere erişebileceğimizi de kabul ediyorsunuz. Ayrıntılı bilgiye ve çerezleri engelleme yöntemlerine Çerez Politikası’dan ulaşabilirsiniz.
Kabul et ve Kapat