Loading...
20.04.2022

İdarenin Hizmet Kusurundan Kaynaklanan Bir Uyuşmazlık İdari Yargının Görev Alanındadır

T.C. Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu 
Esas: 2015/ 65 
Karar: 2015 / 540 
Karar Tarihi: 26.02.2015
ÖZET: Uyuşmazlık, özel hukuktaki araç işletenin hukuki sorumluluğundan değil, davalı idare tarafından görevlerinin tam ve eksiksiz yerine getirilmediği, dolayısıyla yürütülen hizmetlerin kusurlu işletildiği, meydana gelen zararda hizmet kusuru bulunduğu iddiasından kaynaklanmakta olup, buna göre uyuşmazlığın çözümünün idari yargının görevinde bulunduğu sonucuna varıldığından, aksi yöndeki kararda hukuki isabet görülmemiştir.(2918 S. K. m. 85, 86, 90, 106, 109, 110)

İstemin Özeti: Erzurum 2. İdare Mahkemesinin 24/10/2014 günlü, E:2014/982, K:2014/849 sayılı ısrar kararının temyizen incelenerek bozulması, davalı idare tarafından istenilmektedir.

Savunmanın Özeti: Savunma verilmemiştir.
Danıştay Tetkik Hakimi: Nalan Gürgen
Düşüncesi: Temyiz isteminin kabulü ile ısrar kararının bozulması gerektiği düşünülmektedir.
TÜRK MİLLETİ ADINA
Hüküm veren Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulunca dosya incelendi, gereği görüşüldü:
Dava; davacılar murisinin trafik kazasında hayatını kaybetmesi olayında davalı idarenin hizmet kusuru bulunduğundan bahisle 6.194,34.-TL maddi ve 33.000,00.-TL manevi olmak üzere toplam 39.194,34-TL tazminatın kaza tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte ödenmesine hükmedilmesi istemiyle açılmıştır.
Erzurum 2. İdare Mahkemesinin 07/07/2011 günlü, E:2011/671, K:2011/882 sayılı kararıyla; 2918 sayılı Kanun`un 110. maddesinde yapılan değişiklik sonrası, Karayolları Trafik Kanunu`na dayalı olarak açılan sorumluluk davalarından Kanun değişikliğinin yürürlüğe girdiği 19/01/2011 tarihi sonrasında açılan davalarda adli yargı mercileri görevli olduğundan, anılan istemle 21/04/2011 tarihinde açılan davanın görüm ve çözümünde adli yargının görevli olduğu gerekçesiyle davanın görev yönünden reddine karar verilmiştir.

Anılan karar, temyiz incelemesi sonucu Danıştay Onbeşinci Dairesinin 06/03/2014 günlü, E:2014/322, K:2014/1464 sayılı kararıyla; davalı idarenin bakım ve sorumluluğunda olan karayolunda yeterli tedbir alınmadığından bahisle meydana geldiği ileri sürülen olaydan kaynaklanan zararın ödenmesi istemiyle davanın açıldığı; Devlet ve diğer kamu kuruluşlarına ait motorlu araçların karıştığı kazalar nedeniyle araç işleticisi sıfatıyla kamu idareleri ve kuruluşlarına karşı açılacaklar da dahil bütün araç sahibi ve işleticilerine karşı açılan davaların görüm ve çözümünün adli yargının görev alanına girdiği, fakat kamu idareleri ve kuruluşlarının, trafik güvenliği ve düzenini sağlamak amacıyla gerek kendi kuruluş yasaları, gerekse 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanununa göre yürüttükleri hizmetlerin, kamu hizmeti niteliğini taşımaları ve 2918 sayılı Yasada da görevlendirilen kamu idare ve kuruluşlarının sorumluluklarının ayrıca düzenlenmemiş olması karşısında, trafik düzeni ve güvenliği hizmetlerinden kaynaklandığı öne sürülen zararların tazmini istemiyle, ilgili idarelere karşı açılan davaların görüm ve çözümünün idari yargının görev alanına girdiği; uyuşmazlığın, özel hukuktaki araç işletenin hukuki sorumluluğundan değil, 6001 sayılı Yasada karayollarının emniyetle kullanılmalarını sağlayacak şekilde sürekli bakım altında bulundurmak, bakımını yaptırmak, onarmak, onarımını yaptırtmak, işletmek, işlettirmek, temizliğini yapmak, yaptırmak ve trafik güvenliğini sağlamak şeklinde öngörülen görevlerin tam ve eksiksiz yerine getirilmediği, dolayısıyla yürütülen hizmetlerin kusurlu işletildiği, meydana gelen zararda hizmet kusuru bulunduğu iddiasından kaynaklandığı ve buna göre davanın görüm ve çözümünün idare mahkemelerine ait olduğu gerekçesiyle bozulmuş ise de, İdare Mahkemesi, bozma kararına uymayarak ilk kararında ısrar etmiştir.

Davalı idare, Erzurum 2. İdare Mahkemesinin 24/10/2014 günlü, E:2014/982, K:2014/849 sayılı ısrar kararını temyiz etmekte ve bozulmasını istemektedir.

İdare Mahkemesinin ısrar kararında ve Danıştay Onbeşinci Dairesinin bozma kararında, 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanununun 6099 sayılı Kanunla değişik "Görevli ve Yetkili Mahkeme" başlıklı 110. maddesinde düzenlenen "sorumluluk davaları" ibaresinin kapsamı yorumlanarak farklı sonuçlara ulaşılmıştır.

Konunun açıklığa kavuşturulabilmesi için öncelikle ilgili mevzuatın ayrıntılı olarak ele alınıp incelenmesi ve uyuşmazlığın niteliğinin ortaya konulması gerekmektedir:

Anayasanın 125. maddesinde; idarenin her türlü eylem ve işlemlerine karşı yargı yolunun açık olduğu belirtildikten sonra, son fıkrasında, idarenin kendi eylem ve işlemlerinden doğan zararı ödemekle yükümlü olduğu kurala bağlanmıştır.

İdare kural olarak yürüttüğü kamu hizmetiyle nedensellik bağı kurulabilen zararları tazminle yükümlü olup; idari eylem ve/veya işlemlerden doğan zararlar İdare Hukuku kuralları çerçevesinde, hizmet kusuru veya kusursuz sorumluluk ilkeleri gereği tazmin edilmektedir.

İdarenin yürütmekle görevli olduğu bir hizmetin kuruluşunda, düzenlenişinde veya işleyişindeki nesnel nitelikli bozukluk, aksaklık veya boşluk olarak tanımlanabilen hizmet kusuru; hizmetin kötü işlemesi, geç işlemesi veya hiç işlememesi hallerinde gerçekleşmekte ve idarenin tazmin yükümlülüğünün doğmasına yol açmaktadır.

25/06/2010 tarihli ve 6001 sayılı "Karayolları Genel Müdürlüğünün Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun"a göre, kamu tüzel kişiliğine sahip özel bütçeli bir kamu kuruluşu olan Karayolları Genel Müdürlüğü; karayollarını yapmak, yaptırmak, emniyetle kullanılmasını sağlamak, karayollarını onarmak, işletmek ve işlettirmekle görevli ve yetkili bulunmaktadır.

Bu bağlamda, Karayolları Genel Müdürlüğünce karayolu yapım, bakım ve işletilmesi şeklindeki kamu hizmetinin idare hukuku ilke ve kurallarına göre yürütüleceği ve anılan Genel Müdürlüğün idari işlem ve eylemlerinden doğan uyuşmazlıkların da Anayasanın 125., 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu`nun 2. maddelerine göre idari yargı yerinde çözümlenmesi gerektiği hususunda kuşku bulunmamaktadır.

Öte yandan, 2918 sayılı Karayolu Trafik Kanunu`nun 3. maddesinde; araç sahibi olan veya mülkiyeti muhafaza kaydıyla satışta alıcı sıfatıyla sicilde kayıtlı görülen veya aracın uzun süreli kiralama, ariyet veya rehni gibi hallerde kiracı, ariyet veya rehin alan kişi "işleten" olarak tanımlanmış ve ayrıca ilgili tarafından başka bir kişinin aracı kendi hesabına ve tehlikesi kendisine ait olmak üzere işlettiği ve araç üzerinde fiili tasarrufu bulunduğu ispat edilirse, bu kimsenin de işleten sayılacağı hükme bağlanmıştır.

Anılan Yasanın Sekizinci Kısmında "Hukuki sorumluluk ve Sigorta" konusu düzenlenmiş ve bu kısımda yer alan 85. maddede, işleten ve araç işleticisinin bağlı olduğu teşebbüs sahibinin hukuki sorumluluğu konusuna yer verilmiştir. Buna göre, bir motorlu aracın işletilmesi bir kimsenin ölümüne veya yaralanmasına yahut bir şeyin zarara uğramasına sebep olursa, motorlu aracın bir teşebbüsün unvanı veya işletme adı altında veya bu teşebbüs tarafından kesilen biletle işletilmesi halinde, motorlu aracın işleteni ve bağlı olduğu teşebbüsün sahibi, doğan zarardan müştereken ve müteselsilen sorumlu olacaklardır.

Yine Yasanın " Devlet ve Kamu Kuruluşlarına Ait Araçlar" başlıklı 106. maddesinde de, genel bütçeye dahil dairelerle katma bütçeli idarelere, il özel idarelerine ve belediyelere, kamu iktisadi teşebbüslerine ve kamu kuruluşlarına ait motorlu araçların sebep oldukları zararlardan dolayı, bu Kanunun işletenin hukuki sorumluluğuna ilişkin hükümlerinin uygulanacağı hükmü yer almıştır.

Değinilen Yasanın 19/01/2011 tarih ve 27820 sayılı Resmi Gazete`de yayımlanan 6099 sayılı Kanunun 14. maddesi ile değişik "Görevli ve Yetkili Mahkeme" başlıklı 110. maddesinde de, işleteni veya sahibi Devlet ve diğer kamu kuruluşları olan araçların sebebiyet verdiği zararlara ilişkin olanları dâhil, bu Kanundan doğan sorumluluk davalarının, adli yargıda görüleceği, zarar görenin kamu görevlisi olmasının, bu fıkra hükmünün uygulanmasını önlemeyeceği, hemzemin geçitte meydana gelen tren-trafik kazalarında da bu Kanun hükümlerinin uygulanacağı kurala bağlanmıştır.

Yapılan bu değişiklik sonucu, 2918 sayılı Yasa`dan doğan sorumluluk davalarının, işleteni veya sahibi Devlet ve diğer kamu kuruluşları olan araçların neden olduğu zararlara ilişkin olanları da dahil olmak üzere adli yargıda görüleceği, zarar görenin kamu görevlisi olmasının bu Yasa hükmünün uygulanmasının önlemeyeceği ve hemzemin geçitte meydana gelen tren-trafik kazalarında da bu Yasa hükümlerinin uygulanacağı öngörülmüştür.

2918 sayılı Kanun’un 6099 sayılı Kanunla değişik 110. maddesinin Anayasa`ya aykırı olduğu iddiasıyla yapılan itiraz başvurusu sonucunda verilen Anayasa Mahkemesinin 26/12/2013 günlü, E:2013/68, K:2013/165 sayılı kararında; "...İtiraz konusu kural, trafik kazasında zarar görenin asker kişi ya da memur olmasına, aracın askeri hizmete ilişkin olmasına, kamu ya da özel araç olmasına veya olayın hemzemin geçitte meydana gelmesi durumlarına göre farklı yargı kollarında görülmekte olan 2918 sayılı Kanun`dan kaynaklanan tüm sorumluluk davalarının adli yargıda görüleceğini öngörmektedir. İtiraz konusu düzenlemenin gerekçesinde de ifade edildiği gibi, askeri idari yargı, idari yargı veya adli yargı kolları arasında uygulamada var olan yargı yolu belirsizliği giderilerek, söz konusu davalarla ilgili olarak yeknesak bir usul belirlenmektedir. Aynı tür davaların aynı yargı yolunda çözümlenmesi sağlanarak davaların görülmesi ve çözümlenmesinin hızlandırıldığı, bu suretle kısa sürede sonuç alınmasının olanaklı kılındığı ve bunun söz konusu davaların adli yargı yolunda görüleceği yolunda getirilen düzenlemenin kamu yararına yönelik olduğu anlaşılmaktadır.

Öte yandan 2918 sayılı Kanun`da tanımlanan karayolu şeridi üzerindeki araç trafiğinden kaynaklanan sorumlulukların, özel hukuk alanına girdiği konusunda tartışma bulunmamaktadır. İdare tarafından kamu gücünden kaynaklanan bir yetkinin kullanılması söz konusu olmadığı gibi aynı karayolu üzerinde aynı seyir çizgisinde hareket eden, bu nedenle aynı tür risk üreten araçlar arasında özel-kamu ayrımı yapılmasını gerektiren bir neden de yoktur. " gerekçesine yer vererek, itiraz konusu kuralın Anayasa`ya aykırı olmadığı sonucuna varılmış ve aynı zamanda düzenlemenin kapsamı açıklıkla ortaya konulmuştur.

Nitekim, 110. maddede yapılan değişikliğin gerekçesinde de; "Karayolları Trafik Kanunu, kamuya ait araçların karayolu üzerindeki seyrini (m.85, 86, 90, 106, 109 ve diğ.) kendi kapsamına almış ve bu nevi araçların sebebiyet verdikleri zararların tazmini davaları -doğru olarak- adli yargıda görülmüştür. Yasanın 106 ncı maddesi hükmü aynen şöyledir: ` ... (kamuya) ait motorlu araçların sebep oldukları zararlardan dolayı, bu Kanunun işletenin hukuki sorumluluğuna ilişkin hükümleri uygulanır ... `. Kökleşmiş yargısal uygulamaya ve yasaya hakim sisteme rağmen son yıllarda kamu araçları ile işlenen kazalardan doğan zararlara ilişkin davaların idari yargıda görülmesi gerektiği yönünde Uyuşmazlık Mahkemesi kararları bulunmaktadır.

Adli Yargı (özellikle Yargıtay), Uyuşmazlık Mahkemesi kararlarına rağmen içtihadını müstakar olarak sürdürmektedir.

Aynı sorun, karayolu-demir yolu kesişme noktalarında (hemzemin geçitlerde) meydana gelen tren-trafik kazaları yönünden de yaşanmaktadır (m.3. "hemzemin geçit" tanımı, m. 76/ a-b). Hemzemin geçitlerde meydana gelen tren-trafik kazalarının dahi - görev, kurtuluş kanıtı, zaman aşımı dahil, bir bütün olarak- Karayolları Trafik Kanununa tabi olduğu kuşkusuzdur. Teklif bu noktayı da yasa seviyesinde açıkça düzenlemeyi amaçlamaktadır. Yüksek Yargıtayın yerleşik uygulamaları da aynı doğrultudadır. Ne var ki Uyuşmazlık Mahkemesi, bu konuda dahi farklı görev kararları kurmuştur.

Uyuşmazlık Mahkemesi, kararlarında özel hukuk sorumluluğunun benimsenmiş olmasına atıf yapmakla birlikte yasada `açık bir görev kuralına yer verilmemiş olması` argümanına dayanmaktadır (UYM.3.5.2004 t, 21/20- E/K). 

Türk Hukukundaki köklü paradigmalardan biri, `karayolu şeridindeki araç seyrinin özel hukuk alanı olduğu` hususudur. Yasanın ve bu konudaki hukuk tefekkürünün oturduğu zemin budur. Kamuya ait araçlar yönünden sevk edilen özel kural (m. 106) karşısında başkaca bir sonuca varmak da mümkün görülmemektedir. Aynı seyir çizgisinde hareket eden, aynı tür risk üreten araçlar arasında özel-kamu ayırımını esas alarak yasaya rağmen içtihatla farklı görev kuralı oluşturmak, giderek aynı riskten farklı hukuk uygulamalarına yol açmak, hukuk ve adalet mantığı ile de bağdaşmaz (Any.m.2). Olagelen çözüm, bu yönüyle adli-idari yargı görev ayırımına ilişkin anayasa normlarıyla da uyum içindedir (Any.M.15.5.1997 t, 72/51 - E/K). İşletenin hukuki sorumluluğuna ilişkin kurallar ile tam yargı hukukuna ilişkin kurallar; zaman aşımı, kurtuluş kanıtı ve benzeri açılardan bir çatışma içindedir. Mevzuat ve uygulama uyumu, adli yargı seçeneğinde ancak sağlanabilir. Çünkü adli yargı, idari yargıdaki 1 yıllık hak düşürücü süreyi değil, Karayolları Trafik Kanunundaki zaman aşımı süresini uygulayacaktır (KTK m.109, 106 vb.). İdari yargının bağlı olduğu hukuk (İdari Yargılama Usulü) ve tam-yargısı davası tipi (kısmi dava açma imkansızlığı), Karayolları Trafik Kanunundaki sorumluluk kurallarının bu yargı kolunda uygulanmasına engeldir. Oysa görev, idari yargıda da olsa Karayolları Trafik Kanununu hükümlerinin uygulanması zorunludur (m. 106/1).
İdari ve Adli Yargı kolları arasındaki görev uyuşmazlıkları, trafik kazalarından kaynaklanan davaların görülmesinde sürekli bir belirsizliğe, gecikmelere ve hak kayıplarına yol açmaktadır.
Teklif, sözü edilen belirsizlikleri, hukuk devletinin ve trafik/tehlike sorumluluğunun yapısal özelliği içinde gidermektedir. Zarar görenin kamu görevlisi olması, adli yargı görevini etkilemez.
Karayolları Trafik Kanunu, ne kamu araçları ve ne de o araçlar içinde bulunan zarar gören kamu görevlileri bakımından -doğru olarak- bir ayırım yapmamıştır. Yasanın amacı, karayolu trafiğinin ve araçların ürettikleri risklere dayalı hukukta yeknesak çözüm düzeni oluşturmaktır. Yargısal görev (usul) de bu amacın dışında değildir. Bir başka yönüyle teklif, yargı sistemindeki `görevsizlik tartışmalarının yükünü` ortadan kaldırmakta ve hak arama özgürlüğü ile adil yargılanma hakkını güçlendirmektedir. Görev kuralını üretme münhasır yetkisi, anayasaya aykırı olmamak kaydı ile yasama organına aittir (Any.m.142)." denilmektedir.
Görüldüğü üzere, yasa değişikliğinden önce kamu araçlarının işletilmesi nedeniyle verilen zararlardan dolayı kamu idaresinin sorumluluğu konusunda yasada bir düzenleme bulunmadığından, askeri idari yargı, idari yargı ve adli yargı organları arasında çıkan görev uyuşmazlıklarını sonlandırmak için 110. maddede değişiklik yapılmıştır. Anılan değişiklikle kamu araçlarının verdiği zararlar nedeniyle işletenin sorumluluğuna ilişkin olarak 2918 sayılı Yasanın amacına uygun biçimde adli yargıda görüm ve çözümü esası benimsenmiş; hizmet kusurundan veya kusursuz sorumluluktan kaynaklanan hukuki uyuşmazlıkların da bu kapsamda değerlendirileceğine yönelik bir ifadeye ise yer verilmemiştir.
Bütün bu hususların değerlendirilmesinden; işleten sıfatıyla Devlet ve diğer kamu kuruluşlarına karşı açılacak davaların adli yargının, fakat bunun dışında kamu idareleri ve kuruluşlarının, trafik güvenliği ve düzenini sağlamak amacıyla gerek kendi kuruluş yasalarında, gerekse 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanununda belirtilen görev ve sorumluluklarının gereği gibi yerine getirmemeleri nedeniyle oluşan zararların tazmini istemiyle, ilgili idarelere karşı açılan davaların görüm ve çözümünün idari yargının görev alanına girdiği sonucuna ulaşılmaktadır.
Dava dosyasının incelenmesinden; … plakalı aracın, davalı idarenin bakım ve sorumluğunda olan karayolunda bulunan 22 cm derinliğindeki çukura girmesi sonucu meydana gelen trafik kazasında davalı idarenin hizmet kusuru bulunduğu ileri sürülerek bu olaydan kaynaklanan zararın ödenmesi istemiyle bakılmakta olan davanın açıldığı anlaşılmaktadır.
İdarelerin kendi kuruluş yasalarında belirlenen, 2918 sayılı Kanun`da tekrarlanan görevlerinden, yani; yol yapım, bakım, işletme, trafik güvenliğini sağlama şeklinde yürütülen kamu hizmetlerinden kaynaklanan hukuki sorumluluğunun idare hukuku ilke ve kurallarına göre belirlenmesi; bu sebeple açılacak tam yargı davalarının da idari yargı yerinde çözümlenmesi gerekmektedir.
Bu haliyle bakılan uyuşmazlık, özel hukuktaki araç işletenin hukuki sorumluluğundan değil, davalı idare tarafından görevlerinin tam ve eksiksiz yerine getirilmediği, dolayısıyla yürütülen hizmetlerin kusurlu işletildiği, meydana gelen zararda hizmet kusuru bulunduğu iddiasından kaynaklanmakta olup, buna göre uyuşmazlığın çözümünün idari yargının görevinde bulunduğu sonucuna varıldığından, aksi yöndeki kararda hukuki isabet görülmemiştir.
Açıklanan nedenlerle, davalı idarenin temyiz isteminin kabulüne, Erzurum 2. İdare Mahkemesinin 24/10/2014 günlü, E:2014/982, K:2014/849 sayılı ısrar kararının bozulmasına, dosyanın anılan İdare Mahkemesine gönderilmesine, kararın tebliğ tarihini izleyen 15 (onbeş) gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 26.02.2015 gününde oyçokluğuyla karar verildi.
KARŞI OY
Dava; davacılar vekili tarafından, … sevk ve idaresindeki … plakalı araç ile Kars İli Kağızman İlçesi istikametinden Iğdır İli istikametine doğru seyir halinde iken yolda bulunan 22 cm derinliğindeki çukura girmesi sonucu araç hakimiyetini kaybetmesi ve yaralamalı trafik kazası meydana gelmesi sonucunda davacıların ortak murisi olan …`nın vefat etmesi olayında davalı idarenin hizmet kusuru bulunduğundan bahisle 6.194,34.-TL maddi ve 33.000,00.-TL manevi olmak üzere toplam 39.194,34-TL tazminatın kaza tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile ödenmesine hükmedilmesi istemiyle açılmıştır.

19.01.2011 gün ve 27820 sayılı Resmi Gazete`de yayımlanarak yürürlüğe giren 6099 sayılı Tebligat Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun`un 14. maddesiyle, 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu`nun 110. maddesi, "İşleteni veya sahibi Devlet ve diğer kamu kuruluşları olan araçların sebebiyet verdiği zararlara ilişkin olanları dâhil, bu Kanundan doğan sorumluluk davaları, adli yargıda görülür. Zarar görenin kamu görevlisi olması, bu fıkra hükmünün uygulanmasını önlemez. Hemzemin geçitte meydana gelen tren-trafik kazalarında da bu Kanun hükümleri uygulanır. Motorlu araç kazalarından dolayı hukuki sorumluluğa ilişkin davalar, sigortacının merkez veya şubesinin veya sigorta sözleşmesini yapan acentenin bulunduğu yer mahkemelerinden birinde açılabileceği gibi kazanın vuku bulduğu yer mahkemesinde de açılabilir." olarak değiştirilmiş olup, anılan hükümle getirilen yeni düzenleme uyarınca, Karayolları Trafik Kanunu`na dayalı olarak açılan sorumluluk davalarında adli yargı mercilerinin görevli oldukları açıktır.

2918 sayılı Kanun`un 110. maddesinde yapılan söz konusu değişiklik sonrası, Karayolları Trafik Kanunu`na dayalı olarak açılan sorumluluk davalarında Kanun değişikliğinin yürürlüğe girdiği 19.01.2011 tarihi sonrasında açılan davalarda adli yargı mercileri görevli olduğundan, anılan istemle, 21.04.2011 tarihinde açılan davanın görüm ve çözümünde adli yargının görevli olduğu sonucuna varılmıştır.
Nitekim benzer uyuşmazlıklarda, adli yargı mercilerinin görevli olduğuna dair Uyuşmazlık Mahkemesi kararları müstekar hale gelmiştir.
Temyiz edilen kararla ilgili dosyanın incelenmesinden, İdare Mahkemesince verilen kararın usul ve hukuka uygun bulunduğu, dilekçede ileri sürülen temyiz nedenlerinin kararın bozulmasını gerektirecek nitelikte olmadığı anlaşıldığından, davalının temyiz isteminin reddi ile ısrar kararının onanması gerektiği oyuyla, karara katılmıyoruz.