Loading...
18.05.2022

İcra Ceza Mahkemesi Hakiminin Hakaret Fiilini İşleyip İşlemediği Hakkında

T.C. Yargıtay Ceza Genel Kurulu 
E. 2011/4-301
K. 2012/1800
K. T. 9.10.2012


> İCRA CEZA MAHKEMESİ HAKİMİNİN HAKARET FİİLİNİ İŞLEYİP İŞLEMEDİĞİ ( Şikayetçi Vekili Sıfatıyla Celseye Yetki Belgesi İle Katılma Talebinde Bulunan Avukat İle Hakim Arasında Çıkan Anlaşmazlıkta Hakimin Suçu İşleyip İşlemediğinin Belirlenemediği - Beraat Kararı Verileceği )

> HAKARET ( Şikayetçi Vekili Sıfatıyla Celseye Yetki Belgesi İle Katılma Talebinde Bulunan Avukat İle Hakim Arasında Çıkan Anlaşmazlıkta Hakimin Suçu İşleyip İşlemediğinin Belirlenemediği - Beraat Kararı Verilmesi Gereği )

> YARGILAMA GİDERİ ( Hakaret - Beraat Eden Sanığın Kendisini Vekille Temsil Ettirmesi Durumunda Sanık Lehine Vekalet Ücretine Hükmedilmesi Gereği )

> ŞİKAYETÇİ VEKİLİNİN HAKİME HAKARET DAVASI AÇMASI ( Avukat İle Hakim Arasında Çıkan Anlaşmazlıkta Hakimin Suçu İşleyip İşlemediğinin Belirlenemediği - Beraat Kararı Verileceği )

5237/m.125

5271/m.223

ÖZET : Hakaret suçunda; İcra Ceza Mahkemesi hakimi olan sanığın, olay günü mahkeme dosyalarının duruşmalarını icra ederken, mağdurun dosyanın duruşmasına yetki belgesi ile şikayetçi vekili olarak katılmak istediği, anılan dosya içerisinde icra dosyasının bulunmaması nedeniyle sanığın duruşmayı icra dosyası getirildikten sonra yapmak istediği, mağdurun öğleden sonra işi olduğunu bildirerek duruşmanın derhal yapılması yönünde ısrar etmesi üzerine başlayan tartışma sonucunda mağdurun yetki belgesini bırakarak duruşma salonundan ayrıldığı, bu sırada mağdur ile tanıkların anlatımlarına göre sanığın mağdura hitaben "defol git" dediği, savunma ve savunma tanıklarına göre ise "biz de birazdan defolup gideceğiz" dediği, aşamalarda her iki tarafın anlatımlarında ısrar ettiği ve çelişkilerin giderilemediği anlaşılmakla, Özel Dairece sanığın hakaret suçunu işlediğinin sabit olmaması nedeniyle beraatine karar verilmesinde bir isabetsizlik bulunmamaktadır.

Uyuşmazlığın bu şekilde çözüme kavuşturulmasından sonra beraat eden sanığın kendisini vekille temsil ettirmesi durumunda sanık lehine vekalet ücretine hükmedilmesi gerekip gerekmediği hususunun ele alınması gerekmektedir. Yargıtay Ceza Dairesi kararının kendisini müdafi ile temsil ettiren ve beraat eden sanık lehine maktu vekalet ücretine hükmedilmemesi hukuka aykırıdır.

DAVA : Hakaret suçundan sanık U. A.`ın 5271 sayılı CYY`nın 223/2-e maddesi uyarınca beraatine ilişkin, Yargıtay 4. Ceza Dairesince verilen 23.06.2011 gün ve 10-13 sayılı hükmün sanık ve müdafii tarafından beraat kararının gerekçesine ve vekalet ücretine yönelik olarak temyiz edilmesi üzerine Yargıtay C.Başsavcılığının bozma istekli 19.08.2011 gün ve 68552 sayılı tebliğnamesi ile Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır:

KARAR : Ceza Genel Kurulunun 27.06.1994 gün ve 174-196 sayılı kararı ile Özel Dairelerin duraksamasız uygulamalarına göre beraat kararlarının sanık tarafından gerekçeye yönelik olarak temyiz edebileceği kabul edildiğinden, hükmün temyizen incelenmesi olanaklı görülmüştür.

Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; sanık hakkındaki beraat kararının CYY’nın 223/2-e maddesi uyarınca verilmesinin isabetli olup olmadığı ile beraat eden ve kendisini müdafi ile temsil ettiren sanık lehine vekalet ücretine hükmedilmesi gerekip gerekmediğinin belirlenmesine ilişkindir.

İncelenen dosya içeriğinden;

Mağdur A. U.`un Adalet Müfettişine; "16.06.2009 günü arkadaşım olan Av. A. Ç. tarafından verilen yetki belgesine istinaden İzmir 10. İcra Ceza Mahkemesindeki 2008/1089 esas sayılı davanın duruşmasına katılmak amacıyla 09.30’da duruşma salonuna geldim, duruşma başlamadan önce dosyayı incelediğimde icra takip dosyasının mahkeme dosyasının içinde olmadığını, Adana Nöbetçi İcra Ceza Mahkemesine yazılan talimatın şikâyet edilen borçlunun vatandaşlık numarası bulunmaması nedeniyle bila ikmal iade edildiğini gördüm. Saat 09.30`dan 12.15’e kadar duruşma sırasının gelmesi için bekledim. Sırası gelince davanın duruşmasına başlandı. Hakim bey dosyayı önüne alarak ‘dosyada bulunan yetki belgesindeki imza Avukat A. Ç.’e mi ait’ diye sordu. Cevaben ‘evet’ deyince bu kez ‘şikâyet olunanın kimlik numarası sizde var mı’ diye yeni bir soru sorması üzerine ben de ‘hakim bey dosya bize ait değil arkadaşımın ricası üzerine duruşmaya katılıyorum, yazılan talimat bila ikmal iade olunmuş, süre verilsin eksiklikleri tamamlayalım’ dedim. Hakim bey ‘bu dosyanın içinde icra dosyası yok gidin alın getirin’ diyerek dosyayı kürsünün kenarına itti. Bunun üzerine tekrar ‘hakim bey yazılan talimat borçlunun kimlik numarası olmadığından bila ikmal iade olmuş, tarafımıza süre verilsin eksikliği tamamlayalım’ dedim. Fakat hakim bey ‘öğleden sonra geleceksiniz’ diye karşılık vermesi üzerine, tekrar kendisine ‘hakim bey saat 09.30` dan beri bekliyoruz şu anda saat 12.15 deyince’, cevaben, `burada oturacağınıza gidin işinizi yapın, icra dosyasını getirseydiniz’ dedi. Bu kez sanığa küçük çocuğum hasta öğleden sonra doktora gitmek üzere randevu aldım, öğleden sonra duruşmaya katılmam mümkün olmaz dedim. Sanığın da gelmezsen dosya düşer şeklinde cevap vermesi üzerine hakim bey dosyayı alın, ya talik edin, ya da duruşmayı yapın, şartları varsa reddedin veya bizi mazeretli sayın dedim. Hakim bey de cevaben, ders verir gibi bir tavır takınarak, olmaz, öğleden sonra geleceksin, gelip işinizi yapacaksınız, işinizi öğrenin şeklinde açıklamada bulundu. Ben de ben şu anda hazırım, öğleden sonra gelmem mümkün değil, davayı düşürecekseniz düşürün, sorumluluk sizin diyerek duruşma salonunu terk ettim. Duruşma salonundan koridora çıktığımda hakim beyin, koridordan duyulacak kadar yüksek sesle ‘defol git’ diye bağırdığını duyunca geri dönerek, hakim bey nasıl böyle bir şey söyleyebilirsiniz diyerek, duruşma salonunda bekleyen avukat arkadaşları işaret edip, bu arkadaşları şahit göstererek tutanak tutup sizi şikâyet edeceğim dedim. Sanık da karşılık olarak ‘git ne yaparsan yap’ dedi" şeklinde anlatımda bulunduğu, yargılama aşamasında anlatımlarını tekrarlayarak sanık hakkındaki şikayetinden vazgeçtiği,

Tanık F.O.`in aşamalarda özetle; “benden önceki duruşmalar yapılırken ben, duruşma salonundaki dinleyici koltuklarında evraklarımı inceliyordum, yanılmıyorsam saat 12.20 sıralarında mağdur Av. A.U.’un sırası geldi, kendisi duruşma salonunda davacı vekiline tahsis edilen bölüme geçti ve duruşma başladı, hakim bey `icra dosyası gelmemiş` şeklinde bir söz söyledi, bunun üzerine mağdur da, ‘biz yetki belgesine dayanarak bu davaya giriyoruz, duruşma öncesi dosyayı incelediğimde eksiklikler gördüm, süre verilirse bunları ikmal ederiz` şeklinde bir cevap verdi. Bu sırada hakim bey ‘oturacağınıza icra dosyasını getirseydiniz, ben bu dosyayı öğleden sonraya bırakıyorum’ dedi. Mağdur da ‘benim çocuğum hasta, öğleden sonra doktora götüreceğim, dosyada zaten eksiklikler var, öğleden sonra da duruşma yapılsa süre verilecek o bakımdan duruşmayı öğleden sonraya bırakmayalım’ şeklinde beyanda bulundu. Buna rağmen sanık ‘hayır ben öğleden sonra bu duruşmayı yapacağım dosyayı getirin’ dedi. Mağdur da ‘ben durumumu arz ediyorum, öğleden sonraya kalamam çocuğumu hastaneye götüreceğim’ dedi. Bu sırada sanık kürsüden kalktı, cübbesini omuzlarından sıyırdı, hâl ve tavırlarından duruşmanın bittiği izlenimini edindim. Mağdur, sanığın bu tavrını görünce duruşma salonunu terk etti. Bu sırada sanık koltuğuna tekrar oturdu, ‘defol git’ şeklinde bir cümle sarf etti. Bu sözü işiten mağdur da tekrar duruşma salonuna döndü ve sanığa hitaben ‘bana bu tarzda davranma hakkınız yok, bu sözleri zapta geçin ben şikâyette bulunacağım’ şeklinde cevap verdi ve oradan ayrıldı. Ben duruşma salonundan 12.40 civarında ayrıldım” dediği, yargılama sırasında anlatımları ile tanıklar D.Ç., S. Ç. ve S. S.``in anlatımları arasında oluşan çelişki sorulduğunda anlatımında ısrar ettiği,

Tanık B.Ç.`nin aşamalarda özetle; “Olay günü vekil sıfatıyla takip ettiğim dosyalar olduğundan 10. İcra Ceza Mahkemesindeki duruşma salonunda dinleyici kısmında oturuyor, sıramın gelmesini bekliyordum. Hakim bey duruşmaları sırasıyla yapıyordu. Saat 12.00’yi geçmişti. Mağdur Av. A. U. sırası gelince duruşma salonunda davacı bölüme geçti. Fakat o sırada sanığın fiilen duruşmaya başlayıp başlamadığını hatırlamıyorum. Yani diğer bir deyişle duruşma zaptının yazılmaya başlayıp başlamadığını bilmiyorum. Fakat şöyle bir konuşma oldu, hakim beyin sorusu üzerine mağdur söz alarak ‘talimat bilâ ikmal dönmüş, yeniden talimat yazılması gerekiyor, eksikliğin giderilmesi gerektiğinden icra dosyasını getirmedim’ dedi. Bu sırada sanık ‘sanığın kimlik numarasını biliyor musun’ şeklinde mağdura bir soru yöneltti. Mağdurun ne cevap verdiğini tam hatırlamıyorum. Bu ana kadar konuşmalar normal ses tonuyla devam ediyordu. Dosya sanığın önünde mağdur avukat da duruşma salonunda davacılara tahsis edilen yerdeydi. Bu sırada sanık icra dosyasının gelmesi gerektiği şeklinde bir beyanda bulununca mağdur avukat ‘hakim bey şu an öğle arası olduğu için icra dosyasını getirme imkanım olmaz, çocuğum hasta olduğundan öğleden sonra doktora götürmem gerekiyor, duruşma yapılsın’ şeklinde bir beyanda bulundu. Fakat sanık ısrarlı ve kesin bir şekilde ‘icra dosyasını getireceksiniz’ şeklinde açıklamada bulununca mağdur yine mazeretini tekrarlayarak dosyada eksiklikler var zaten erteleme kararı verilecek, öğleden sonra benim duruşmada bulunmam mümkün değil, duruşmayı bitirin şeklinde cevap verince hakim bey ‘icra dosyasını getirin, işinizi yapmıyorsunuz’ diyerek dava dosyasını kaldırıp kenara koydu. O sırada mağdur duruşma salonundan çıktı. Sanık cübbesini çıkarmak üzereydi ve birden mağdurun çıktığı duruşma salonu giriş kapısına doğru ‘defol git’ diye bağırdı. Bunun üzerine mağdur yeniden duruşma salonuna gelerek ‘hakim bey benimle bu şekilde konuşmaya hakkınız yok, hakkınızda tutanak tutup şikâyette bulunacağım’ dedi ve salondan çıktı. Mağdur çıkınca ortalık sakinleşti. Duruşma devam etti. Kalan birkaç dosyanın duruşması da yapıldı” şeklinde anlatımda bulunduğu, yargılama aşamasında anlatımları ile tanıklar D.Ç., S.Ç. ve S. S.``in anlatımları arasında oluşan çelişki sorulduğunda anlatımında ısrar ettiği,

Tanık S.Ç.`in Adalet Müfettişine vermiş olduğu beyanında; “Ben olay günü duruşma zabıt kâtibiydim. İcra Ceza Mahkemesinde dosyaların hiç biri UYAP’a aktarılmamıştır. O bakımdan şikâyetçinin dosyasında duruşmanın tam olarak saat kaçta başladığını söyleyemeyeceğim. Ancak o gün sabah 09.00 da duruşmalara başladık. Sırasıyla mevcutlu olan tüm dosyaları aldık. Saat 12.00 olunca hakim bey birkaç dosyayı da yapıp yemeğe çıkalım dedi. Yanılmıyorsam 12.20 sularında mağdur avukatın dosyasını aldık. Mağdur avukat davacı bölümüne geçti. Hakim bey duruşmaya başladı. Ben zabıt katibi olarak duruşma zabtının ilgili bölümlerini ( davacı vekili geldi, açık duruşmaya başlandı... gibi ) kısımlarını yazdım. Bu sırada hakim bey icra dosyasının eksik olduğunu görünce mağdura ‘dosyayı getirtin, duruşmayı öğleden sonra yapayım’ dedi. Sanığın bu talebi üzerine mağdur, benim öğleden sonra hastam var, gelemeyeceğim duruşmayı şimdi bitirin şeklinde bir cevap verdi. Sanık da icra dosyasının gelmesi lazım, getirseydiniz karara çıkarabilirdim, dedi. Mağdur ısrar etti, öğleden sonra gelemeyeceğini, duruşmanın talik edilmesini istedi. Sanık, mağdur avukatın bu talebini kabul etmedi ve icra dosyasının getirtilmesi gerektiğini, bundan sonra dosya hakkında karar vereceğini belirtince mağdur hastası olduğu için öğleden sonra gelemeyeceğini söyledi. Sanık öğleden sonra gelmediğiniz takdirde dosyayı düşürürüm deyince mağdur elini kürsüye doğru sallayarak ‘düşürürsen düşür’ deyip duruşma salonundan çıktı. O sırada sanık normal ses tonuyla, bağırmadan, kendi kendine ‘biz de defolup gideceğiz’ gibi bir söz söyledi. O sırada mağdur tekrar duruşma salonuna girdi. Bana defol git diyemezsin şeklinde karşılık verdi. Sanık da bunun üzerine `ben defol git dememiştim ama sen nasıl anlarsan anla` şeklinde cevap verdi. Mağdur da bunun üzerine `sizi şikâyet edeceğim, buradakileri de şahit göstereceğim diyerek` duruşma salonunu terk etti” dediği yargılama sırasında ifadesinden kısmen dönerek olay tarihinde duruşmaya gelen kişinin mağdur olmadığını ve duruşma zaptını kesinlikle yazmaya başlamadığını söylediği,

Tanık S. S.`in Adalet Müfettişine vermiş olduğu ifadesinde; “Olay günü mübaşir olarak görev yapıyordum. Mağdur avukatın takip ettiği dosyanın sırası gelince duruşmaya başlandı. Duruşmaya başlandığında salondaydım. Bilgisayarda celse açıldı, görevli zabıt katibi yazmaya başladı. Hakim bey ‘icra dosyası eksik, bunun gelmesi gerekiyor, öğle arasında icra dosyasını getirtebilirsek iyi olur, dosya bir yıldır sürüncemede kalmış, borçlunun kimlik numarası gerekiyor, ayrıca yeniden talimat yazılması için masraf vermeniz gerekiyor’ dedi. Bunun üzerine mağdur ‘ben icra dosyasını getiremem, öğleden sonra çocuğum hasta olduğu için doktora gideceğim, ayrıca ben geçici olarak duruşmaya giriyorum, pul parası da veremem, bu nedenle duruşma günü verirseniz iyi olur’ dedi. Sanık da bu dosya zaten bir yıldır sürüncemede kalmış, daha ne kadar ertelenebilir, takip dosyasını getirtelim, ondan sonra karar veririm dedi. Bunun üzerine mağdur elini kürsüye doğru sallayarak ‘ben öğleden sonra gelemem düşürürseniz düşürün’ diyerek duruşma salonundan çıktı. Ben de arkasından çıktım. Bu sebeple duruşma salonunda sanığın ne dediğini bilmiyorum. Sonra birden, biz koridordayken mağdur tekrar duruşma salonuna döndü. Ben duruşma salonunun kapısının dışındayken, mağdur da duruşma salonunun 1-2 metre iç tarafında olduğu halde `arkadaşları şahit göstereceğim` diyordu. Mağdur sözlerini söyledikten sonra oradan ayrıldı. Bu sırada duruşma salonunda Av. F. Bey ve Av. B. Hanım vardı” şeklinde anlatımda bulunduğu, yargılama aşamasında bu anlatımından kısmen dönerek olay günü sanık ile tartışan kişinin mağdur olmadığını ve tartışmanın başka bir dosyanın duruşması yapılırken gerçekleştiğini ifade ettiği,

Savunma tanığı D.Ç.`in özetle; “... Ben duruşma salonunun kapısının önündeydim. Mübaşir icra dosyasını alıp getirdi. Duruşma salonuna girip, icra dosyasını hakim beye verdi. O sırada dinleyici kısmında oturan avukat kalktı. Benim duruşmamı da yapın dedi. Hakim bey icra dosyasını getirin, bu dosya 1 senedir sürüncemede bekliyor diye cevap verdi. Bunun üzerine avukat öğleden sonra çocuğumu hastaneye götüreceğim, öğleden sonra gelemem duruşmamı şimdi yapın dedi. Avukat yetki belgesini hakim beye sundu. Hakim bey şu anda başka duruşma yapıyoruz dedi. Avukat ısrar edince yetki belgesini almak durumunda kaldı. Yetki belgesindeki imzanın yetki veren avukata ait olup olmadığını sordu. Avukat imzanın yetki veren avukata ait olduğunu söyledi. Hakim bey o zaman icra dosyasını getirin duruşmayı hemen yapayım dedi. Avukat ise saatin geçtiğini dosyayı getirmeyeceğini, çocuğunun hasta olduğunu onu hastaneye götüreceğini, öğleden sonra gelemeyeceğini söyleyip, düşürürsen düşür diyerek duruşma salonundan çıktı. Ben kapıda beklediğim için beni bir iki adım geçip koridora çıkmıştı. Bu sırada sanık da ‘gidersen git biz de birazdan defolup gideceğiz’ dedi. Bunun üzerine avukat geri dönerek lafın neresini duydu bilmiyorum `bana defol git diyemezsiniz, hakaret ediyorsunuz` dedi. Sanık da `ben sana defol git demedim, senin kendi bileceğin iş, istediğini yapabilirsin’ dedi” şeklinde anlatımda bulunduğu,

Tanık A. Ç.`ün anlatımında özetle; olay günü işi olması nedeniyle İzmir 10. İcra Ceza Mahkemesinde devam eden yargılamanın duruşmasına katılması için mağdura yetki belgesi verdiğini, duruşma sonrası kendisini arayıp sorduğunda, dosyanın karara çıkmadığını, hakim beyle arasında tartışma geçtiğini söylediğini, yetki belgesindeki imzanın kendisine ait olduğunu ifade ettiği,

Sanık U. A.`ın İzmir 10. İcra Ceza Mahkemesi hakimi olup, 31.12.1991 tarihinde birinci sınıfa ayrıldığı,

Mağdur A. U. ile tanıklar F.O., B.Ç. ve D.Ç.`in İzmir Barosuna kayıtlı serbest avukat oldukları, tanık S. Ç.`in İzmir 10. İcra Ceza Mahkemesinde zabıt katibi, tanık S. S.`in anılan mahkemede mübaşir olarak görev yaptığı,

Sanığın aşamalarda özetle; "Olay tarihinde yargılama yaparken mağdur avukat işinin olduğunu söyledi. Öğleden sonra gelemeyeceğini bildirdi. Ben de icra takip dosyasının gelmesi gerektiğini, dosyanın sürüncemede kaldığını ve duruşmayı bölmemesini söyledim. Çocuğum hasta hastaneye götüreceğim dedi. Ben de duruşma bitsin sizin dosya ile ilgileneceğim dedim. Yetki belgesini üzerime ve kürsüye doğru attı. `düşürürsen düşür` dedi. Ben de `biz de birazdan defolup gideceğiz` dedim. Mağdur üzerine alındı, `siz bana defol git diyemezsiniz` dedi. Ben de mağdura `ben size defol git demedim, ancak sen nasıl anlarsan anla’ dedim" şeklinde savunma yaptığı,

Anlaşılmaktadır.

5271 sayılı CYY`nın "Duruşmanın sona ermesi ve hüküm" başlıklı 223. maddesinin 2. fıkrası;

" ( 2 ) Beraat kararı;

a ) Yüklenen fiilin kanunda suç olarak tanımlanmamış olması,

b ) Yüklenen suçun sanık tarafından işlenmediğinin sabit olması,

c ) Yüklenen suç açısından failin kast veya taksirinin bulunmaması,

d ) Yüklenen suçun sanık tarafından işlenmesine rağmen, olayda bir hukuka uygunluk nedeninin bulunması,

e ) Yüklenen suçun sanık tarafından işlendiğinin sabit olmaması,

Hallerinde verilir" şeklinde düzenlenmiş olup, fıkradaki bu hallerden biri gerçekleştiğinde mahkemece fıkranın hangi bendine de dayanıldığı belirtilmek suretiyle sanıklar hakkında beraat kararı verilmesi gerekmektedir.

Uyuşmazlığın sağlıklı bir şekilde çözüme kavuşturabilmesi için CYY`nın 223. maddesinin 2. fıkrasında yer alan "yüklenen suçun sanık tarafından işlenmediğinin sabit olması" ve "yüklenen suçun sanık tarafından işlendiğinin sabit olmaması" kavramları üzerinde durulması gerekmektedir.

Yüklenen suçun sanık tarafından işlenmediğinin sabit olması; mahkeme tarafından yapılan yargılama sonucunda yargılama konusu suçun sanık tarafından işlenmediğinin kesin olarak belirlenmesidir. Diğer bir ifade ile yüklenen suçun başkası tarafından işlendiği, sanık tarafından işlenmesinin olanaksız olduğu, kesin delillerle sanık tarafından işlenmediğinin belirlendiği hallerde suçun sanık tarafından işlenmediğinin sabit olmasından bahsedilebilir. Bu durumda yargılama konusu eylemle sanığın ilişkisini kesen açık bir belirleme yapılmış olmalıdır.

Yüklenen suçun sanık tarafından işlendiğinin sabit olmaması ise; yargılama sonucunda sanık ile eylem arasında ilişki kurulmakla birlikte sanığın suçu işlediğinin kesin, açık ve inandırıcı delillerle belirlenememesidir. Bu durumda mahkeme suç ile sanığın ilişkisini tespit etmekte, ancak sanığın yargılama konusu suçu işlediği konusunda şüphede kalmaktadır. 5271 sayılı CYY`nın 223/2-e maddesinde düzenlenen bu beraat nedeni ceza yargılamasının en önemli ilkelerinden biri olan “in dubio pro reo” yani “kuşkudan sanık yararlanır” ilkesinin doğal bir sonucudur. Bu ilke uyarınca, sanığın bir suçtan cezalandırılmasının temel koşulu, suçun kuşkuya yer vermeyen bir kesinlikle ispat edilmesidir. Gerçekleşme şekli kuşkulu ve tam olarak aydınlatılamamış olaylar ve iddialar sanığın aleyhine yorumlanarak mahkûmiyet hükmü kurulamaz. Ceza mahkûmiyeti, yargılama sürecinde toplanan kanıtların bir kısmına dayanılarak ve diğer bir kısmı göz ardı edilerek ulaşılan ihtimali kanıya değil, kesin ve açık bir ispata dayanmalıdır. Bu ispat, hiçbir kuşku ve başka türlü bir oluşa olanak vermeyecek açıklıkta olmalıdır.

Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde;

İzmir 10. İcra Ceza Mahkemesi hakimi olan sanığın, olay günü mahkeme dosyalarının duruşmalarını icra ederken, mağdurun 2008/1089 esas sayılı dosyanın duruşmasına yetki belgesi ile şikayetçi vekili olarak katılmak istediği, anılan dosya içerisinde icra dosyasının bulunmaması nedeniyle sanığın duruşmayı icra dosyası getirildikten sonra yapmak istediği, mağdurun öğleden sonra işi olduğunu bildirerek duruşmanın derhal yapılması yönünde ısrar etmesi üzerine başlayan tartışma sonucunda mağdurun yetki belgesini bırakarak duruşma salonundan ayrıldığı, bu sırada mağdur ile tanıklar F.O. ve B.Ç.`nin anlatımlarına göre sanığın mağdura hitaben "defol git" dediği, savunma ve savunma tanıklarına göre ise "biz de birazdan defolup gideceğiz" dediği, aşamalarda her iki tarafın anlatımlarında ısrar ettiği ve çelişkilerin giderilemediği anlaşılmakla, Özel Dairece sanığın hakaret suçunu işlediğinin sabit olmaması nedeniyle 5271 sayılı CYY`nın 223/2-e maddesi uyarınca beraatine karar verilmesinde bir isabetsizlik bulunmamaktadır.

Uyuşmazlığın bu şekilde çözüme kavuşturulmasından sonra beraat eden sanığın kendisini vekille temsil ettirmesi durumunda sanık lehine vekalet ücretine hükmedilmesi gerekip gerekmediği hususunun ele alınması gerekmektedir:

5271 sayılı CYY`nın "Yargılama giderleri" başlıklı 224. maddesi; " ( 1 ) Harçlar ve tarifesine göre ödenmesi gereken avukatlık ücretleri ile soruşturma ve kovuşturma evrelerinde yargılamanın yürütülmesi amacıyla Devlet Hazinesinden yapılan her türlü harcamalar ve taraflarca yapılan ödemeler yargılama giderleridir.

( 2 ) Hüküm ve kararda yargılama giderlerinin kimlere yükletileceği gösterilir..." şeklinde düzenlenmiş, avukatlık ücretlerinin yargılama giderleri kapsamında olduğu açıkça belirtilmiştir.

Öte yandan, 1136 sayılı Avukatlık Yasasının 168. maddesi uyarınca Türkiye Barolar Birliğince Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi yayımlanmaktadır. 23.12.2006 tarihinde Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren 2007 yılı Avukatlık Asgari Ücret Tarifesinin 13/5. maddesinde; "Beraat eden ve kendisini vekil ile temsil ettiren sanık yararına hazine aleyhine maktu avukatlık ücretine hükmedilir" şeklinde düzenlemeye yer verilmiş, bu tarihten sonra yayımlanan asgari ücret tarifelerinde de aynı hükme yer verilmeye devam edilmiştir.

Konuyla ilgili 26.05.1935 gün ve 111-7 sayılı İçtihadi Birleştirme Kararında ise;

“Ceza davalarındaki yargılama giderlerinin hükmün tamamlayıcı bir parçası olduğu ve Yargılama giderlerinin tek başına temyiz edilebileceği" sonuçlarına ulaşılmıştır.

Yasal düzenlemeler ve içtihadı birleştirme kararı ışığında, hükmün tamamlayıcı parçası olan yargılama giderlerinin hüküm ve kararlarda gösterilmesi, giderlerin kim tarafından karşılanacağının belirtilmesi gerekmektedir. Bu kapsamda mahkemece yargılama giderleri içerisinde bulunan avukatlık ücretleri de kararda gösterilecek ve ücretlerin hangi tarafça karşılanacağı belirtilecektir. Aksi uygulama 5271 sayılı CYY`nın 324. maddesine aykırılık oluşturmaktadır.

Bununla birlikte hükümde vekalet ücretine hükmedilmemesi hukuka aykırı ise de; mahkemece belirlenecek vekalet ücretinin tarife ile belirlenmiş olması ve yeniden yargılamayı gerektirmemesi nedeniyle bu hususun tek başına bozma nedeni yapılmayıp, hükmün düzelterek onanmasına karar verilmesi yerinde bir uygulama olacaktır.

Bu itibarla, Yargıtay 4. Ceza Dairesi kararının kendisini müdafi ile temsil ettiren ve beraat eden sanık lehine maktu vekalet ücretine hükmedilmemesi isabetsizliğinden bozulmasına, ancak yeniden yargılamayı gerektirmeyen bu konuda, 1412 sayılı CYUY’nın, 5320 sayılı Yasanın 8. maddesi uyarınca halen yürürlükte bulunan 322. maddesi gereğince karar verilmesi olanaklı olduğundan, hüküm fıkrasına "03.12.2010 tarihinde yürürlüğe giren ve karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesine göre Yargıtay`da ilk derecede görülen davalar için belirlenen 2.200 Lira maktu vekalet ücretinin hazineden alınarak sanığa verilmesine" şeklinde paragraf eklenmek suretiyle hükmün düzeltilerek onanmasına karar verilmelidir.


SONUÇ : Açıklanan nedenlerle;

1- Yargıtay 4. Ceza Dairesinin 23.06.2011 gün ve 10-13 sayılı kararının beraat eden ve kendisini müdafii ile temsil ettiren sanık lehine maktu vekalet ücretine hükmedilmemesi isabetsizliğinden BOZULMASINA,

Ancak, yeniden yargılama yapılmasını gerektirmeyen bu konuda, 1412 sayılı CYUY’nın, 5320 sayılı Yasanın 8. maddesi uyarınca halen yürürlükte bulunan 322. maddesi gereğince karar verilmesi olanaklı olduğundan, hüküm fıkrasına "03.12.2010 tarihinde yürürlüğe giren ve karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesine göre Yargıtay`da ilk derecede görülen davalar için belirlenen 2.200 Lira maktu vekalet ücretinin sanığa verilmesine" şeklinde paragraf eklenmek suretiyle diğer yönleri usul ve yasaya uygun olan hükmün DÜZELTİLEREK ONANMASINA,

2- Dosyanın Yargıtay 4. Ceza Dairesine gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 09.10.2012 günü yapılan müzakerede oybirliğiyle karar verildi.