Loading...
12.05.2022

Temyiz Posta Giderinin Verilen Kesin Sürede Yatırılmaması

T.C. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 
Esas No: 2013/17-116 
Karar No: 2013/1454 
Karar Tarihi: 09.10.2013 
 Taraflar arasındaki “tazminat” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; İstanbul 38.Asliye Ticaret Mahkemesi’nce davanın reddine dair verilen 21.10.2009 gün ve 2006/432 E.-2009/566 K. sayılı kararın incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 17.Hukuk Dairesi’nin 04.07.2011 gün ve 2011/6235 E-2011/7043 K. sayılı ilamı ile; 
 
(...Davacı vekili, müvekkiline ait, davalıya kasko sigortalı aracın, 10.05.2006 tarihinde karıştığı trafik kazası sonucu hasarlandığını, başvuruya rağmen davalı sigorta şirketince poliçenin iptal edildiğinden bahisle ödeme yapılmadığını, oysa, müvekkiline sözleşmenin feshine ilişkin herhangi bir tebligat yapılmadığını belirterek, 8.710.76 TL hasar bedeli ve araç mahrumiyeti zararının davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
 
Davalı vekili, sigortalı aracın 11.09.2004 tarihinde geçirdiği kaza sonucu hurdaya ayrıldığını, daha sonra çıkma parçalarla ve gelişi güzel bir şekilde onarılarak hiç hurdaya ayrılmamış gibi yüksek bedel üzerinden müvekkili şirkete sigortalandığını, davacının kasıtlı olarak gerçeğe aykırı ve eksik beyanda bulunduğunu, 19.12.2005 tarihli ikinci kazanın ihbarı üzerine durumun anlaşıldığını ve poliçenin başlangıçtan beri iptal edildiğini, tazminat miktarının fâhiş olduğunu bildirerek, davanın reddini savunmuştur. 
Mahkemece, iddia, savunma ve toplanan delillere göre, sigortalının gerçeğe uygun beyanda bulunmadığı, aracın daha önce pert total işleme tabi tutulduğunu öğrenen davalının akdi iptal hakkını kullanmasının TTK.’nun 1290. ve Kasko Sigortası Genel Şartları’nın C.2.2.maddesine uygun bulunduğu, iptal edilen poliçe primini itirazı kayıt ileri sürmeden alan davacının iptale rıza gösterdiği anlaşılmakla, davanın reddine karar verilmiş; hüküm, davacı vekilince temyiz edilmiştir.
 
Dava, kasko sigortası sözleşmesine dayalı tazminat istemine ilişkindir.
 
Taraflar arasındaki çekişme, poliçenin iptal edilip edilmediği ve meydana gelen rizikodan davalı sigorta şirketinin sorumlu olup olmadığı noktalarında toplanmaktadır. 
TTK.’nun 1290.maddesi uyarınca, sigorta ettiren kimse, sigortacının sözleşme yapılırken gerçek durumu bildiği takdirde sözleşmeyi yapmamasını veya daha ağır koşullarda yapmasını gerektirecek bütün hususları sigortacıya bildirmek zorundadır. Bu yükümlülüğü yerine getirmemiş olması her ne kadar sigortacıya gerçeği öğrendiği tarihten itibaren bir ay içerisinde sigortalının kastı varsa akitten cayma hakkı verirse de, sigortalının kastı yoksa, yani ihlal kusura dayanıyorsa bu hak rizikonun gerçekleşmesinden sonra kullanılamaz, sigortacının orantılı tazminat ödemesi gerekir.
 
Kara Taşıtları Kasko Sigortası Genel Şartları’nın C.2.2.maddesinde, gerçeğe aykırı bildirimin sigorta ettirenin kastına dayalı olması halinde, riziko gerçekleşmiş olsa bile sigortacının sözleşmeden cayabileceği hüküm altına alınmıştır. 
 
Aynı genel şartların C.6.maddesinde de, tarafların birbirlerine yaptıkları bildirimlerin noter eliyle veya taahhütlü mektupla yapılacağı, sigortacının bildirimlerini sigorta ettirenin ve sigortalının poliçede gösterilen adresine veya adres değişmiş ise son bildirilen adresine yapacağı, imza karşılığı ile elden verilen mektup veya telgrafla yapılan bildirimlerin de taahhütlü mektup hükmünde olduğu düzenlenmiştir.
 
Somut olayda davalı vekili, sigortalı aracın dava dışı Doğan Güneş’in mülkiyetinde iken İsviçre Sigorta A.Ş. nezdinde kasko sigortalı olduğu dönemde 11.09.2004 tarihinde geçirdiği bir kaza sonucu hurdaya ayrıldığını, çıkma parçalarla ve gelişi güzel tamir ettirilerek, kasıtlı, gerçeğe aykırı ve eksik beyanla, hiç hurdaya ayrılmamış gibi yüksek bedel üzerinden 28.06.2005 tarihinde müvekkili şirkete sigorta ettirildiğini, davaya konu rizikodan önce de 19.12.2005 tarihinde park halindeyken hasarlandığı ihbarı üzerine yapılan ekspertiz incelemesinde bu duruma muttali olunarak ödeme yapılmadığını, poliçenin başlangıçtan beri iptal edildiğini, feshin, acente tarafından sigortalıya telefon edilerek bildirildiğini, yazılı bildirim yapılmadığını savunmuştur.
 
Bu durumda mahkemece, yukarıda açıklanan genel şartların hükümleri çerçevesinde, sözlü yapıldığı iddia edilen tek taraflı poliçe iptalinin geçersiz olduğu, davalı sigortacının primleri iade etmesinin ve davacının da bu pimleri almasının poliçenin usulsüz iptaline geçerlilik kazandırmayacağı, rizikonun poliçe yürürlükteyken meydana geldiği dikkate alınarak, işin esası incelenip bir karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde hüküm kurulması doğru görülmemiştir...) 
 
gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
 
TEMYİZ EDEN: Davacı vekili
 
HUKUK GENEL KURULU KARARI 
 
Hukuk Genel Kurulu’nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava, kasko sigorta poliçesine dayalı tazminat istemine ilişkindir.
 
Mahkemece, davanın reddine dair verilen karar, davacı vekili tarafından temyizi üzerine, Özel Dairece yukarıda başlık bölümünde gösterilen nedenlerle bozulmuştur.
Yerel Mahkemece, önceki kararda direnilmesi yönünde verilen kararın davacı vekili tarafından temyiz edilmesi sonrasında yerel mahkemece temyiz posta giderinin verilen kesin süre içerisinde yatırılmadığından bahisle davacının temyiz isteminden vazgeçmiş sayılması yönünde ek karar verilmiş ve hükmü temyize davacı vekili getirmiştir.
Hukuk Genel Kurulunda işin esasının görüşülmesinden önce; davacı vekilinin direnme hükmünü temyiz aşamasında temyiz posta giderini yatırması için verilen 7 günlük kesin süre içerisinde eksikliği tamamlamaması nedeniyle Yerel Mahkemece verilen "temyiz isteminden vazgeçilmiş sayılma" yönündeki ek kararın yerinde olup olmadığı hususu ön sorun olarak incelenmiştir.
 
Konuya ilişkin Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu (HUMK)’nın 434.maddesinin 3.fıkrasında; “Temyiz dilekçesi verilirken gerekli harç ve giderlerin tamamı ödenir. Bunların eksik ödenmiş olduğu sonradan anlaşılırsa, kararı veren hakim veya mahkeme başkanı tarafından verilecek yedi günlük kesin süre içinde tamamlanması, aksi halde temyizden vazgeçmiş sayılacağı hususu temyiz edene yazılı olarak bildirilir. Verilen süre içinde harç ve giderler tamamlanmadığı takdirde, mahkeme kararın temyiz edilmemiş sayılmasına karar verir. Bu kararın da temyiz edilmesi halinde 432 nci maddenin son fıkrası hükmü kıyasen uygulanır” hükmü yer almaktadır.
 
Yargıtay’ın kararlılık kazanmış uygulamasına göre, 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 434/3.maddesi çerçevesinde hakim kararı ile eksik harç ve giderlerin tamamlanması istemiyle bir muhtıra düzenlenmeli ve bu muhtırada; yapılması gereken işlemin ne olduğu açıkça ve ilgili tarafın yanılmasına neden olmayacak biçimde gösterilmeli, buna yönelik olarak da ikmal edilecek harç ya da giderin miktarı ve yatırılma merci ve süresi, bunun yapılmamasının sonuçları net biçimde açıklanmalıdır. 
Aynı ilke, Hukuk Genel Kurulu’nun 26.06.1968 gün ve 1968/9-483 E.-476 K.; 01.10.1969 gün ve 1969/2-417 E.-719 K.; 19.02.1997 gün ve 1996/2-897 E.-1997/86 K.; 13.04.2005 gün ve 2005/12-237 E.-248 K.; 30.11.2005 gün ve 2005/5-634 E.-680 K.; 09.05.2007 gün ve 2007/12-178 E.-249 K.; 22.07.2009 gün ve 2009/18-348 E.-398 K., 16.06.2010 gün ve 2010/19-286 E.,-330 K. sayılı ilamlarında da benimsenmiştir. 
 
Somut olayda yerel mahkemece çıkartılan muhtıra metni aynen; "Mahkememizden verilen yukarıda tarih ve numarası yazılı kararı 02.08.2012 tarihinde temyiz etmiş bulunmaktasınız. Ancak dosyanın Yargıtay’a gidiş-dönüş ve tebliğ giderlerinin eklenmediği anlaşılmıştır. 50,00 TL temyiz posta giderinin iş bu muhtıranın adınıza tebliğ tarihinden itibaren yedi günlük kesin süre içinde mahkeme veznesine yatırılması, aksi halde temyiz isteminden vazgeçme sayılacağına karar verileceği ihtar olunur. imza, Hakim," şeklindedir.
 
Davacı tarafa temyiz posta giderinin tamamlaması için verilen kesin sürenin yukarıda açıklanan yasa hükmüne uygun olması ve davacı tarafından da süresinde temyiz posta giderinin yatırılmaması nedeniyle yerel mahkemenin temyiz isteminden vazgeçmiş sayılma yönünde karar vermesinde isabetsizlik bulunmadığından, aynı hususa işaret eden 05.10.2012 tarihli ek karar, usul ve yasaya uygun olup onanması gereklidir.
 
Yukarıda açıklanan nedenlerle, usul ve yasaya uygun bulunan ek kararın onanması gerekmiştir.
 
S O N U Ç : Davacı vekilinin temyiz itirazlarının reddi ile davacının temyiz isteminden vazgeçmiş sayılmasına ilişkin 05.10.2012 tarihli ek kararın yukarıda açıklanan gerekçelerle ONANMASINA, gerekli temyiz ilam harcı peşin alınmış olduğundan başkaca harç alınmasına mahal olmadığına, 6217 sayılı Kanunun 30.maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen “Geçici madde 3” atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 440/III.maddesi uyarınca karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere 09.10.2013 gününde oyçokluğu ile karar verildi.