Loading...
20.06.2022

Zararın Varlığı Halinde İdari Eylem Veya İşlem Daha Önce Öğrenilmiş Olsa Bile Kısıtlık Hali Devam Ettikçe Dava Açma Süresinin Geçmeyeceğinin Kabulü Gereği

T.C. Danıştay 6. Daire 
E: 2014/ 8728 
K: 2016 / 484 
T: 10.02.2016

ÖZET: Dava, İstanbul İli, Başakşehir İlçesi, İkitelli-2 Mahallesi, Altınşehir mevkii, .... pafta, .....parselsavılı taşınmazın yıllardır ve halen imar planlarında "olimpiyat parkı alanında" bulunduğu, imar planlarının fiilen hayata geçirilmediği, kamulaştırma ya da takas cihetine gidilmeyerek, pasifve suskun kalınmak ve işlem tesis edilmemek suretiyle hukuken el atıldığı ileri sürülerek mülkiyet hakkının kısıtlandığından bahisle …-TL kamulaştırmasız el atma bedelinin dava tarihinden itibaren faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesi istemiyle açılmış; İdare Mahkemesince, K. Asliye Hukuk Mahkemesinde kamulaştırmasız el atmaya ilişkin E: … sayılı dava devam ederken 11/06/2012 tarihli Resmi Gazete`de yayınlanarak yürürlüğe giren Yasa`nın maddesinin fıkrası uyarınca yazılı Asliye Hukuk Mahkemesinin davayı hukuki el atma olduğu fiili el atmanın bulunmadığı gerekçesi ile ret ettiği ve bu kararın … tarihinde kesinleştiği, İdare Mahkemesinde açılacak davanın … tarihinden itibaren 30 gün içinde en son … tarihinde açılması gerekirken bu sürenin geçirilerek … günü davanın açılmış olduğundan davanın süre aşımı nedeniyle reddine karar verilmiş, bu karar davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir. Uyuşmazlıkta, davacılara ait taşınmazın, imar planı icra edilerek kısıtlılık hali giderilmemiştir. Dolayısıyla, süregelen zararın varlığı halinde, idari eylem veya işlem daha önce öğrenilmiş olsa bile, kısıtlık hali devam ettikçe dava açma süresinin geçmeyeceğinin kabulü gerekir. Hükmün bozulması gerekmiştir.

İstemin Özeti: İstanbul 3.İdare Mahkemesince verilen 24/04/2014 tarihli, E:2014/767, K:2014/731 sayılı kararın, usul ve hukuka aykırı olduğu ileri sürülerek bozulması istenilmektedir.

Savunmanın Özeti: Temyiz edilen kararda bozma nedenlerinden hiçbirisi bulunmadığından, usul ve kanuna uygun olan kararın onanması gerektiği savunulmaktadır.

Danıştay Tetkik Hakimi: Nuran DOĞAN ÇAKMAK

Düşüncesi: Temyiz isteminin kabulü ile mahkeme kararının bozulması gerektiği düşünülmektedir.

TÜRK MİLLETİ ADINA

Karar veren Danıştay Altıncı Dairesince Tetkik Hakiminin açıklamaları dinlendikten ve dosyadaki belgeler incelendikten sonra işin gereği görüşüldü:

Dava, İstanbul İli, Başakşehir İlçesi, İkitelli-2 Mahallesi, Altınşehir mevkii, .... pafta, .....parselsavılı taşınmazın yıllardır ve halen imar planlarında "olimpiyat parkı alanında" bulunduğu, imar planlarının fiilen hayata geçirilmediği, kamulaştırma ya da takas cihetine gidilmeyerek, pasifve suskun kalınmak ve işlem tesis edilmemek suretiyle hukuken el atıldığı ileri sürülerek mülkiyet hakkının kısıtlandığından bahisle 31.000-00-TL kamulaştırmasız el atma bedelinin dava tarihinden itibaren faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesi istemiyle açılmış; İdare Mahkemesince, Küçükçekmece 2. Asliye Hukuk Mahkemesinde kamulaştırmasız el atmaya ilişkin E: 2013/341 sayılı dava devam ederken 11/06/2012 tarihli Resmi Gazete`de yayınlanarak yürürlüğe giren 6487 sayılı Yasa`nın Geçici 6. maddesinin 10. fıkrası uyarınca yazılı Asliye Hukuk Mahkemesinin davayı hukuki el atma olduğu fiili el atmanın bulunmadığı gerekçesi ile ret ettiği ve bu kararın 13.03.2014 tarihinde kesinleştiği, İdare Mahkemesinde açılacak davanın 13.03.204 tarihinden itibaren 30 gün içinde en son 14.04.2014 tarihinde açılması gerekirken bu sürenin geçirilerek 16.04.2014 günü davanın açılmış olduğundan davanın süre aşımı nedeniyle reddine karar verilmiş, bu karar davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

Anayasa`nın 11. maddesinde; Anayasa hükümlerinin yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını ve diğer kuruluş ve kişileri bağlayan temel hukuk kuralları olduğu ifade edilmiş, "Temel hak ve hürriyetlerin korunması" başlıklı Anayasa`nın 40. maddesinin ikinci fıkrasında; Devletin, işlemlerinde, ilgili kişilerin hangi kanun yolları ve mercilere başvuracağını ve sürelerini belirtmek zorunda olduğu hükme bağlanmış, 125. maddesinin üçüncü fıkrasında da; 40. maddedeki düzenlemenin devamı niteliğinde, " İdari işlemlere karşı açılacak davalarda süre, yazılı bildirim tarihinden başlar." hükmüne yer verilmiştir.

2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanun’un 9. maddesinde:"1- Çözümlenmesi Danıştayın, idare ve vergi mahkemelerinin görevlerine girdiği halde, adli ve askeri yargı yerlerine açılmış bulunan davaların görev noktasından reddi halinde, bu husustaki kararların kesinleşmesini izleyen günden itibaren otuz gün içinde görevli mahkemede dava açılabilir. Görevsiz yargı merciine başvurma tarihi, Danıştaya, idare ve vergi mahkemelerine başvurma tarihi olarak kabul edilir.

2. Adli veya askeri yargı yerlerine açılan ve görevsizlik sebebiyle reddedilen davalarda, görevsizlik kararının kesinleşmesinden sonra birinci fıkrada yazılı otuz günlük süre geçirilmiş olsa dahi, idari dava açılması için öngörülen süre henüz dolmamış ise bu süre içinde idari dava açılabilir." hükmü yer almaktadır.

İdari işlemlere ya da yargı kararlarına karşı başvuru yollarının ayrıntılı düzenlemelerde yer alması, başvuru süresinin kısa olması veya olağan başvuru yollarına istisna getirilebilmesi nedeniyle işlemlere karşı hangi idari birime, hangi sürede başvurulacağının idarelerce idari işlemlerdeya da yargı organlarınca yargı kararlarında belirtilmesi hukuk güvenliği ilkesinin gereğidir. Anılan Anayasa hükmü ile de bireylerin yargı ya da idari makamlar önünde haklarını arayabilmelerine kolaylık ve olanak sağlanması amaçlanmış; madde metninde yalnız yürütme organları tarafından tesis edilen idari işlemler açısından değil, kapsayıcı bir ifade kullanılmak suretiyle "Devlet" kelimesine yer verilerek "yürütme" ile birlikte "yargı" organlarına da, ilgililerin kaç gün içinde, hangi mercilere başvurabileceklerini bildirme yükümlülüğü getirilmiştir.

"Devlet" kavramı içerisinde değerlendirilebilecek olan "yargı" ve "yürütme" organlarının Anayasa`dan kaynaklanan yükümlülüğünü yerine getirmesi esas olmakla birlikte belirtilen yükümlülüğün yerine getirilmemesi, idari işlemlere karşı açılan davalarda dava açma süresinin işletilmeyip, ihmal edilmesi sonucunu da doğurmamalıdır. Anayasa`nın 125. maddesinde idari işlemlere karşı açılacak davalarda sürenin yazılı bildirim tarihinden başlayacağının belirtilmesi karşısında, usulüne uygun tebliğ olunan veya bütün unsurlarıyla ilgililer tarafından öğrenilen idari işlemler üzerine, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu`nda açıkça belirtilen ve ilgililerce de bilindiğinin kabulü gereken genel dava açma sürelerinin işletilmesi zorunludur.

Ancak, idari işlemlerin ve yargı kararlarının nitelikleri gereği genel dava açma süreleri dışında ayrı dava açma sürelerinin öngörülmüş olması halinde, idare ya da yargı organları tarafından somut uyuşmazlığın nitelikleri ve tabi oldukları dava açma süreleri gösterilmedikçe özel dava açma sürelerinin işletilmesine olanak bulunmadığından, Anayasa`nın 40. madde hükmü uyarınca, özel dava açma süresine tabi olmasına rağmen, bu hususun idari işlemde ya da yargı kararında açıklanmaması halinde, idari işlemin/yargı kararının tebliği tarihinden itibaren, özel dava açma süresinin değil, 60 günlük genel dava açma süresinin uygulanması gerektiği sonucuna varılmaktadır.

Dosyanın incelenmesinden, davacının Küçükçekmece 2. Asliye Hukuk Mahkemesinde kamulaştırmasız el atmaya ilişkin açmış olduğu davada anılan Mahkemenin 27.11.2013 tarihli, E:2013/341 K:2013/707 kararıyla; hukuki el atma olduğu gerekçesiyle ret kararı verilmiş, tarafların söz konusu kararı temyiz etmemesi üzerine 13.03.2014 tarihinde karar kesinleşmiştir.

Yukarıda yer verilen mevzuat ve açıklamalar ile birlikte yargı kararları dikkate alındığında, dava konusu tazminat istemiyle davacının yasal süresi içinde Küçükçekmece 2. Asliye Hukuk Mahkemesinde açılan davadaverilen kararda davacının ne kadar süre içerisinde, idari yargıya başvurması gerektiği yönünde bir açıklamaya yer vermediği görülmektedir.

Bu durumda; uyuşmazlıkta, 2577 sayılı Kanun’un 9. maddesinde yer alan özel hüküm nedeni ile görevsiz yargı yerince verilen görevsizlik kararının kesinleştiği tarihi izleyen günden itibaren otuz gün içerisinde tazminat istemiyle idari yargıda dava açılması gerekmekte ise de; Asliye Hukuk Mahkemesince verilen görevsizlik kararının içeriğinde Anayasa`nın 40. maddesinde yer alan düzenlemeye uygun olarak idari yargı yoluna başvurma süresinin gösterilmemiş olması nedeniyle, görevsizlik kararının kesinleşme tarihinden itibaren özel dava açma süresi olan otuz günlük sürenin değil, genel dava açma süresi olan altmış günlük sürenin esas alınması gerektiği anlaşılmış olup, genel dava açma süresi içerisinde açılan davanın süresinde olduğunun kabulü gerektiğinden, davanın süre aşımı yönünden reddine ilişkin İdare Mahkemesi kararında hukuki isabet bulunmamaktadır.

Öte yandan uyuşmazlıkta, davacılara ait taşınmazın, imar planı icra edilerek kısıtlılık hali giderilmemiştir. Dolayısıyla, süregelen zararın varlığı halinde, idari eylem veya işlem daha önce öğrenilmiş olsa bile, kısıtlık hali devam ettikçe dava açma süresinin geçmeyeceğinin kabulü gerekir.

Açıklanan nedenlerle, İstanbul 3. İdare Mahkemesince verilen 24/04/2014 tarihli, E:2014/767, K:2014/731 sayılı kararın bozulmasına, dosyanın adı geçen Mahkemeye gönderilmesine, bu kararın tebliğ tarihini izleyen günden itibaren 15 gün içerisinde kararın düzeltilmesi yolu açık olmak üzere, 10.02.2016 tarihinde oybirliği ile karar verildi.