Loading...
15.08.2022

Sanığın Savunma Hakkının Kısıtlanması Bozmayı Gerektirir

T.C. Yargıtay Ceza Genel Kurulu 
Esas: 2017/ 567 
Karar: 2017 / 349 
Karar Tarihi: 20.06.2017

Resmi belgede sahtecilik ve nitelikli dolandırıcılık suçlarından sanığın beraatine ilişkin, Bakırköy 5. Ağır Ceza Mahkemesince verilen 14.12.2010 gün ve 357-391 sayılı hükmün katılan vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 15. Ceza Dairesince 12.11.2014 gün ve 5832-18752 sayı ile;

“...Sanığın, müştekiden 17/02/2006 tarihinde çalınan ... no`lu boş çek yaprağını 2.000 TL bedelli olarak doldurulmuş vaziyette mal aldığı mağdur ...`ya verdiği, çekin bankaya ibrazı üzerine sahte olduğunun anlaşıldığı, sanığın bu şekilde gerçekleşen eyleminin bankayı aracı kılmak suretiyle dolandırıcılık ve resmi belgede sahtecilik suçlarını oluşturduğu iddia edilen olayda,

1-Nitelikli dolandırıcılık suçundan kurulan beraat hükmüne yönelik incelemede;

Sanığa atılı mağdur ...`ya karşı gerçekleşen dolandırıcılık suçundan doğrudan doğruya zarar görmeyen şikâyetçi ...`ın kamu davasına katılma hakkı bulunmadığı gibi usulsüz verilmesinden dolayı hukuken geçersiz olan katılma kararının hükmü temyiz etme yetkisi vermeyeceği cihetiyle, mevcut temyiz isteminin 5320 sayılı Kanun`un 8/1. maddesi gereğince uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK’nın 317. maddesi uyarınca reddine, 

2-Resmi belgede sahtecilik suçundan kurulan beraat hükmüne yönelik incelemede;

Mahkemece getirtilerek incelenen İstanbul 34. Asliye Mahkemesi`nin 2009/506 esas sayılı dosyasının onaylı bir suretinin dosya içerisine alınıp sanık, tanık, müşteki ifadeleri ile tutanak ve bilirkişi raporları dahil soruşturma evrakının bu dosya arasında onaylı birer suretlerinin de bulunduğunun anlaşılması karşısında, tebliğnamedeki bu hususa yönelik bozma düşüncesine iştirak edilmemiştir.

Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin kovuşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya kapsamına göre, sanıkların yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddine, ancak; 

Sanığın suça konu çeki kendisine ... isimli şahsın verdiğini belirtmesi karşısında, maddi gerçeğin şüpheye yer bırakmayacak şekilde açığa çıkarılması bakımından Ahmet Öztanır`ın açık kimlik bilgileri tespit edilip tanık olarak dinlenmesi, sanık ve ...`ın yazı ve imza örnekleri alınıp çekin ön yüzündeki yazı, rakam ve keşideci imzasının elleri ürünü olup olmadığı hususunda bilirkişi incelemesi yapılmasından sonra sonucuna göre sanığın hukuki durumunun tayin ve takdiri gerektiği gözetilmeden eksik inceleme ile yazılı şekilde hüküm kurulması" isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmiştir.

Bakırköy 5. Ağır Ceza Mahkemesi ise 25.03.2015 gün ve 418-58 sayı ile;

"Yargıtay 15. Ceza Dairesinin bozma ilamında, sanığın suça konu çeki kendisine ... isimli şahsın verdiğini belirtmesi karşısında, maddi gerçeğin şüpheye yer bırakmayacak şekilde açığa çıkarılması bakımından ...`ın açık kimlik bilgileri tespit edilip tanık olarak dinlenmesi, sanık ve ...`ın yazı ve imza örnekleri alınıp çekin ön yüzündeki yazı, rakam ve keşideci imzasının elleri ürünü olup olmadığı hususunda bilirkişi incelemesi yapılmasından sonra sonucuna göre sanığın hukuki durumunun tayin ve takdiri gerektiği gözetilmeden eksik inceleme ile yazılı şekilde hüküm kurulduğundan söz edilmiş ise de; ...`ın soruşturma aşamasında araştırıldığı, bir sonuca varılamadığı, neticeten de kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verildiği, bu şahsın adres ve kimlik bilgilerinin mevcut olmadığı, bu şahsın adresinin tüm aramalara rağmen tespit edilemediğinin de İstanbul Emniyet Müdürlüğünün 14 Ağustos 2006 tarih ve 979 sayılı tahkikat evrakında belirtildiği, aradan geçen süre de gözetildiğinde bu şahsın bulunmasının fiilen imkan dahilinde olmadığı, sanığın, çeki ...`dan aldığı yönündeki beyanının tanık anlatımlarınca da desteklediği, ancak bu kişinin belirlenememesinin müsnet suç bakımından şüpheli bir durumu oluşturduğu," gerekçesiyle resmi belgede sahtecilik suçundan verilen beraat hükmünde direnmiştir.

Bu hükmün de katılan vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 28.06.2015 gün ve 192904 sayılı “bozma” istekli tebliğnamesiyle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca 07.12.2016 gün ve 620-999 sayı ile; 6763 sayılı Kanunun 38. maddesi ile 5320 sayılı Kanuna eklenen geçici 10. madde uyarınca kararına direnilen daireye gönderilmiş, aynı madde uyarınca inceleme yapan Yargıtay 15. Ceza Dairesince 13.04.2017 gün ve 3794-9255 sayı ile, direnme kararının yerinde görülmemesi üzerine Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır. 

TÜRK MİLLETİ ADINA

CEZA GENEL KURULU KARARI

Özel Daire ile yerel mahkeme arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; sanığa atılı resmi belgede sahtecilik suçunun sübutu bakımından eksik araştırma ile hüküm kurulup kurulmadığının belirlenmesine ilişkin ise de; Yargıtay İç Yönetmeliğinin 27. maddesi uyarınca öncelikle, aleyhe olan bozma kararına karşı sanığın beyanı alınmadan direnme hükmü verilip verilemeyeceğinin değerlendirilmesi gerekmektedir.

İncelenen dosya kapsamından;

Yerel mahkemece, bozmadan sonra yapılan yargılamada, sanığa bozma ilamı ve duruşma gününün tebliğ edildiği, sanığın tebliğe rağmen duruşmaya gelmemesi üzerine sanıktan aleyhe bozmaya karşı diyecekleri sorulmadan, müdafiin dinlenilmesiyle yetinilip önceki hükümde direnilmesine karar verildiği anlaşılmaktadır.

1412 sayılı CMUK`nun, 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi uyarınca karar tarihi itibarıyla uygulanması gereken 326/2. maddesine göre, hükmün aleyhe bozulması halinde davaya yeniden bakacak mahkemece, sanıktan bozmaya karşı diyeceğinin sorulması zorunlu olup müdafiin dinlenilmesi ile de yetinilemez. Aynı kurala 5271 sayılı CMK`nun 307/2. maddesinde de yer verilmiş olup anılan bu kanun hükümleri uyarınca sanığa, bozmada belirtilen ve aleyhinde sonuç doğurabilecek olan hususlarda beyanda bulunma, kendisini savunma ve bu konudaki delillerini sunma imkânı tanınmalıdır. Bu düzenleme, savunma hakkının sınırlanamayacağı ilkesine dayandığından, uyulmasında zorunluluk bulunan emredici kurallardandır.

Bu zorunluluk beraat hükmünde direnilmesi halinde de geçerlidir. Zira Ceza Genel Kurulunca yapılacak inceleme sonucunda Özel Dairenin aleyhe bozması isabetli bulunup yerel mahkeme hükmünün bozulması mümkündür. 1412 sayılı CMUK`nun 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi uyarınca karar tarihi itibarıyla uygulanması gereken 326/3. maddesine göre ısrar üzerine Yargıtay Ceza Genel Kurulunca verilen kararlara uymak mecburidir. Bu durumda sanıktan aleyhe bozmaya karşı diyeceği sorulmadan beraat hükmünde direnilebileceğinin kabulü savunma hakkının kısıtlanması sonucunu doğurabilecektir. Savunma hakkı sanığın en önemli hakkı olup bu hakkın sınırlanması 1412 sayılı CMUK`nun 308/8. maddesi uyarınca mutlak bozma nedenidir. Nitekim Ceza Genel Kurulunun duraksamasız uygulamaları da ısrar edilen önceki hüküm beraat dahi olsa sanıktan aleyhe bozmaya karşı diyecekleri sorulmadan direnme kararı verilemeyeceği yönündedir.

Bu itibarla, yerel mahkeme direnme hükmünün, aleyhe olan bozmaya karşı sanığın beyanı alınmadan yargılamaya devam edilerek hüküm kurulması isabetsizliğinden sair yönleri incelenmeksizin bozulmasına karar verilmelidir.

SONUÇ:

Açıklanan nedenlerle;

1- Bakırköy 5. Ağır Ceza Mahkemesinin 25.03.2015 gün ve 418-58 sayılı direnme hükmünün, aleyhe olan bozmaya karşı sanığın beyanları alınmadan yargılamaya devam edilerek hüküm kurulması isabetsizliğinden sair yönleri incelenmeksizin BOZULMASINA,

2- Dosyanın, mahalline iadesi için Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 20.06.2017 tarihinde yapılan müzakerede oybirliğiyle karar verildi.