Loading...
03.08.2022

Hukuka Aykırı Delilin Hükme Esas Alınamayacağı

T.C. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu
E: 2011/2-703
K: 2012/70
K.T.: 15.02.2012

Taraflar arasındaki “Boşanma (Kusur Tespiti)” davasından dolayı yapılan yargılama

sonunda; Kadıköy 1.Aile Mahkemesince davanın kabulüne dair verilen 10.02.2010

gün ve 2009/1074 E., 2010/77 K. sayılı kararın incelenmesi davalı vekili tarafından

istenilmesi üzerine, Yargıtay 2.Hukuk Dairesinin 15.12.2010 gün ve 2010/8335 E.,

2010/21119 sayılı ilamı ile,

Davacı, boşanma ile ilgili hüküm kesinleşmeden önce 07.07.2009 tarihinde

ölmüştür. Davacının mirasçıları Türk Medeni Kanununun 181/2. maddesi gereğince

davalının kusurlu olduğunun tespitini istemişlerdir.

Mahkemece dava kabul edilip davalının daha fazla kusurlu olduğunun tespitine

karar verilmiştir. Taraflardan ve üçüncü kişilerden aktarılan olaylar hükme esas

alınamaz. Davacı tanıklarının sözlerinin bir kısmı davalının kusurlu olduğunu kabule

elverişli olmayan beyanlar olup, bir kısmı ise sebep ve saiki açıklanmayan ve

inandırıcı olmaktan uzak izahlardan ibarettir. Bu itibarla davanın reddi gerekirken

delillerin takdirinde hataya düşülerek yetersiz gerekçe ile davalının kusurlu

olduğunun tespitine karar verilmesi usul ve yasaya aykırıdır gerekçesiyle bozularak

dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece

önceki kararda direnilmiştir.

Temyiz Eden: Davalı Vekili

HUKUK GENEL KURULU KARARI

Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği

anlaşıldıktan ve dosyadaki kâğıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:

 

Emsal.co

Kişiye özel içtihat bülteni

http://www.emsal.co

Dava, boşanma istemine ilişkin olmakla birlikte, yargılama aşamasında davacı

öldüğünden davaya kusur tespiti davası olarak devam olunmuştur. Davacı T. vekili

dava dilekçesinde, taraflar arasındaki evlilik birliğinin ortak hayatı sürdürmeleri

kendilerinden beklenmeyecek derecede temelinden sarsıldığı iddiasıyla tarafların

boşanmalarına, davacı yararına maddi ve manevi tazminata hükmedilmesini

istemiştir.

Davalı N. vekili, iddiaların asılsız olduğunu taraflar arasında herhangi bir uyuşmazlık

bulunmadığını, davacının temyiz kudretine sahip olmadığını belirterek davanın

reddini savunmuş; aksi halde maddi manevi tazminata birleşen davada da nafakaya

hükmedilmesini istemiştir.

Yargılama sırasında davacıya kızı S. vasi olarak atanmıştır. Mahkemece davalının

daha fazla kusurlu kabul edilerek verilen davanın kabulüne ilişkin ilk karar, davalı

vekilinin temyizi üzerine Özel Dairece, dosyaya sunulan nüfus kayıt örneğinden

davacı T.’nin 07.07.2009 tarihinde öldüğünün anlaşıldığına işaretle evliliğin ölüm ile

son bulduğu, davanın konusunun kalmadığı, bu konuda bir karar verilmek üzere

hükmün bozulması gerektiği, gerekçesi ile karar bozulmuş; bunun üzerine davacı

mirasçıları S. vs. vekili 4721 sayılı Medeni Kanunu (TMK)’nun 181. maddesi uyarınca

inceleme yapılarak davalının kusurlu olduğunun tespitine karar verilmesini

istemişler; mahkemece bozma ilamına uyularak davaya kusur tespiti davası olarak

devam olunmuş ve davalı Nuray Ö.`in daha fazla kusurlu olduğunun tespitine karar

verilmiş; davalı vekilinin temyizi üzerine karar Özel Dairece, yukarıda başlık

bölümünde açıklanan nedenlerle ikinci kez bozulmuştur. Mahkeme, tanık anlatımları

dışında başka delillere dayanarak kusur tespitine karar verdiğini, savcılık evrakı, icra

dosyaları ve CD kayıtlarında taraflar arasında geçen konuşma sonucu davalının

davacıya ekonomik şiddet uyguladığı gerekçesiyle önceki kararında direnmiş;

hükmü davalı vekili temyize getirmiştir.

Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; dosyada mevcut

delillerin davalının evlilik birliğinin temelinden sarsılmasında kusurlu kabul

edilmesine yeterli olup olmadığı, noktasında toplanmaktadır.

Öncelikle mahkemece direnme kararında gerekçe olarak dayanılan ses ve görüntü

kaydı içeren CD delilinin, hukuken geçerli ve hükme esas alınabilecek bir delil

niteliğinde olup olmadığının çözümü gerekmektedir: Hemen belirtilmelidir ki, 6100

sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 01.10.2011 tarihinde yürürlüğe girmesinden

önceki dönemde, hukuka aykırı olarak elde edilen delillerin değerlendirilmesi

konusunda Medeni Usul Hukukunda açık bir düzenleme bulunmamakta; konu

öğretide yer alan bilimsel görüşler ve yargısal uygulama ile şekillenmekteydi.

01.10.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun

“ispat hakkı” başlığını taşıyan 189. maddesinin 2. fıkrasında yer alan; “Hukuka aykırı

olarak elde edilmiş olan deliller mahkeme tarafından bir vakıanın ispatında dikkate

alınamaz” hükmü ile açıkça hukuka aykırı olarak elde edilmiş delillerin ispat gücü

olamayacağı kabul edilmiştir. Böylece ispat hakkının delillere ilişkin yönünün hukuki

çerçevesi çizilmiş; bir davada ileri sürülebilecek her türlü delilin mutlaka hukuka

 2 / 5

Emsal.co

Kişiye özel içtihat bülteni

http://www.emsal.co

uygun yollardan elde edilmiş olması esası getirilmiştir. Anılan düzenlemeye göre,

hukuka aykırı olarak elde edildiği anlaşılan delillerin, mahkeme tarafından bir

vakıanın ispatında dikkate alınamayacağı düzenlenmek suretiyle, yargılama

sırasında taraflarca sunulan delillerin elde ediliş biçiminin mahkeme tarafından

re’sen göz önüne alınması ve delilin her ne surette olursa olsun hukuka aykırı olarak

elde edildiğinin tespit edilmesi halinde, diğer tarafça bir itiraz ileri sürülmese dahi

mahkemece caiz olmadığına karar verilerek, dosya kapsamında

değerlendirilmemesi ilkesi benimsenmiştir.

Bu yasal düzenleme öncesinde, hukuki nitelendirme açısından, öğretide nasıl bir

yaklaşımın benimsendiğinin irdelenmesinde de yarar vardır: Berkin, usulsüz veya

kanunsuz yahut hukuka aykırı yoldan elde edilmiş delile dayanılarak hüküm

verilemeyeceği; örneğin posta memuru ile anlaşarak ele geçirilmiş ve mahkemeye

sunulmuş olan başkalarına yazılmış mektupların veya evli erkeğin ilişki kurduğu ve

ileride evlenmek istediği kadına yazdığı mektupların çalınarak boşanma davasında

delil olarak kullanılmasının caiz olmadığı, görüşündedir (Bkz. Prof. Dr. Berkin N.

Tatbikatçılara Medeni Usul Hukuku Rehberi İst.s.734). Üstündağ, hukuka aykırı

yollardan elde edilmiş olan delillerin değerlendirilmesi konusunda usul

kanunumuzda bir hüküm bulunmadığını belirtmekte; sesin gizlice banda alınması

halinde buna daha sonra bir ispat vasıtası olarak

Emsal.co

Kişiye özel içtihat bülteni

http://www.emsal.co

gerekse de 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu (CMK)’nda açık düzenleme

yapılmıştır. Mülga 1412 s. CMUK’un 254/2.maddesinde “koğuşturma makamlarının

hukuka aykırı şekilde elde ettikleri deliller hükme esas alınamaz.” Denilmiş; 5271

sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun “Delillerin Ortaya Konulması Ve Reddi” başlıklı

206.maddesinin 2.fıkrasının (a) bendinde “ortaya konulması istenilen delilin, kanuna

aykırı olarak edilmesi halinde reddolunacağı” düzenlenmiştir. Burada sözü geçen

hukuka aykırılıklardan birisi de özel hayata yapılan haksız müdahaledir. Ancak özel

hayatın gizli alanı dediğimiz ve sadece bireyi ilgilendiren alana hiçbir şekilde

müdahale edilemez. Örneğin kişinin cinsel yaşamı böyledir. Hayatın bu gizli alanı

ihlal edilerek bir delil elde edilmiş ise, bunu, kim, nasıl ve hangi amaçla elde etmiş

olursa olsun söz konusu delil Ceza Mahkemesinde delil olarak kullanılamaz. Zira

hayatın gizli alanı bir delil elde etme yasağı teşkil eder (Öztürk, B. Yeni Yargıtay

Kararları Işığında Delil Yasakları , Ank. 1995, S.116 vd.). Yargısal uygulamada somut

olayın özelliğine göre farklı yaklaşımlar olmakla birlikte temelinde bir delilin hukuka

aykırı olarak elde edilmesi ile hukuka aykırı olarak yaratılmasının farklı olarak ele

alındığı, hukuka aykırı yaratılan delilin hiçbir şekilde kabul edilmemesine karşın,

hukuka aykırı olarak elde edilen delil konusunda olayın özelliğine göre farklı

değerlendirmelerde bulunulduğu görülmektedir. Nitekim, Yargıtay Hukuk Genel

Kurulu’nun 25.09.2002 tarih ve 2002/2-617 E. 2002/648 sayılı kararında evlilik

birliğinin temelinden sarsılması hukuksal nedenine dayalı boşanma davasında davalı

kadına ait günlüğün delil olarak kabul edilip edilemeyeceği tartışılmış ve kararda bu

konuya ilişkin olarak aynen; “‘Zehirli ağacın meyveleri’ olarak ifade edilen hukuka

aykırı olarak elde edilen delillerin değerlendirilmesi konusunda Medeni Usul

Hukukunda açık bir düzenleme bulunmamaktadır.” tespiti yapıldıktan sonra

yukarıda da işaret olunan öğretideki görüşlere yer verilmiş; ardından tarafların

birlikte yaşadığı evde, davalı evi terk ettikten sonra kilitli olmayan yerden elde edilip

mahkemeye sunulan zor ve tehdit ile ele geçirildiği savunulmayan ve davalı

tarafından tutulduğu tartışmasız olan …defterin yukarıda anılan görüşler

doğrultusunda delil olup olmadığı değerlendirilmiştir. Sonuçta: “öncelikli olarak özel

hayatın gizliliğinin korunmasının esas olduğu; ancak somut olayın özelliğinin bu

genel görüşten ayrılmayı gerektiren istisnalar içerdiği; kullanılan deliller çalınmış,

tehdit ya da zorla elde edilmiş ise burada hukuka aykırılığın olacağı, hukuka aykırı

yollardan elde edilmemiş delillerin ise yasak bir delil olarak değerlendirilemeyeceği;

boşanma davasının zaten kişilerin özel yaşamını ilgilendiren bir dava olduğu ve

kocanın eşi ile birlikte yaşadıkları mekanda ele geçirdiği eşine ait fotoğrafları, not

defterini veya mektupları mahkemeye delil olarak verilmesi halinde, bu deliller

hukuka aykırı yollardan elde edilmediğinden mahkemede delil olarak

değerlendirileceği; aynı evde yaşayan kadının, kocanın bu delilleri ele

geçirilebileceğini bilebilecek durumda olduğu, kocanın yatak odasındaki bir dolabın

içinde yada yatağın altında kadın tarafından saklanan bir not defterini ele

geçirmesinin, bu mekan eşlerin müşterek yaşamlarını sürdürdükleri bir yer

olduğundan kadın için gizli mekan kabul edilemeyeceği; hiç kimsenin evindeki bir

mekanda bulduğu bir delili hukuka aykırı yollardan ele geçirmiş sayılamayacağı,

özel hayatın gizli alanlarının, özel hayatın gizli alanını ilgilendiren delillerle ispat

edilebileceği” vurgulanarak davalıya ait günlük delil olarak kabul edilmiştir. Kararda

üzerinde önemle durulan husus, delilin hukuki yollardan elde edildiğinin kabulüdür.

 4 / 5

Emsal.co

Kişiye özel içtihat bülteni

http://www.emsal.co

Yine Hukuk Genel Kurulu’nun 28.05.2003 gün ve 2003/1-374 E- 2003/370 K. sayılı

ilamında ise: davacı tarafça muvazaanın kanıtı olarak sadece video kaseti deliline

dayanılmış; kararda video kasetinin hukuka aykırı delil olmamakla birlikte, murisin

ses ve görüntüsünün kaydedildiği ortam, murisin ses ve görüntüsünün alındığı tarih

itibariyle yaşlı, hastalıklar içinde kıvranan, hastaneden çıkmak için yardım bekleyen,

her türlü etkiye açık bir kişi olması nedeniyle bu delilin başlı başına muvazaaya

kanıt olamayacağı kabul edilmiştir.

Bir delilin mahkemece kabul edilebilmesi için, gerek öğretide yer alan ağırlıklı görüş,

gerekse de Hukuk Genel Kurulu Kararlarında ortaya konulan ölçüt; o delilin usulsüz

olarak yaratılmamış olması ve hukuka aykırı biçimde elde edilmemesidir.

Vurgulanmalıdır ki, bir delilin usulsüz olarak elde edilmesi ayrı, usulsüz olarak

yaratılması ayrı bir olaydır. Usulsüz olarak elde edilen bir delil somut olayın

özelliğine göre değerlendirilebilirse de; usulsüz olarak yaratılan bir delilin hiçbir

şekilde delil olarak kabulü olanaklı değildir.

Somut olaya gelince; Mahkemece, hükme esas alınan CD, davalı kadının rızası

dışında kaydedildiği gibi sırf boşanma davasında delil olarak kullanılmak amacıyla

bir kurgu sonucu oluşturulmuştur. O halde bu şekilde oluşturulmakla usulsüz olarak

yaratılmış bu delilin hükme esas alınması mümkün değildir. Kaldı ki, bir an için delil

olarak kabul edilse dahi ne CD içeriği, ne savcılık evrakı ve icra dosyaları ne de tanık

beyanları davalının kusurlu olduğunu ispata yeterli bulunmamıştır. O halde, Hukuk

Genel Kurulu’nca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken,

önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Bu nedenle direnme kararı

bozulmalıdır.

Sonuç: Davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire

bozma kararında ve yukarıda gösterilen nedenlerden dolayı 6217 sayılı Kanunun

30.maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen “Geçici madde

3” atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun

  1. maddesi gereğince BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının

yatırana geri verilmesine, 15.02.2012 gününde oybirliği ile karar verildi.