ÖZET : Davacının haksız tutuklanma sonucu uğramış olduğu zararlar sebebiyle açılan maddi ve manevi tazminat davasında; uyuşmazlık; 466 Sayılı Yasaya göre tazminat istemine dair davanın yasal süresinde açılıp açılmadığının belirlenmesine ilişkindir. Sanık ve müdafiinin yokluğunda verilen ve temyiz edilmeksizin kesinleşen beraat kararı sanık müdafiine tebliğ edilmiş ve 3 aylık yasal süre içinde dava açılmıştır. Beraat kararının kesinleştiğini tebliğ tarihinden önce öğrendiklerine dair dosya içinde herhangi bir bilgi ya da belge bulunmamaktadır. Davanın süresinde açıldığını kabul eden yerel mahkeme direnme kararı isabetlidir.
Bu itibarla, davanın süresinde açıldığını kabul eden yerel mahkeme direnme kararı isabetli olup, hükmün esasının incelenmesi için dosyanın 2797 Sayılı Yargıtay Yasasının 14.2.2011 gün ve 27846 Sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren 6110 Sayılı Kanunun 8. maddesiyle değişik 14. maddesi uyarınca Dairelerin İş Bölümüne dair olmak üzere Yargıtay Büyük Genel Kurulunca alınan 12.05.2011 gün ve 2011/1 Sayılı karara göre, koruma tedbirleri sebebiyle tazminat davalarına bakmakla görevli Yargıtay 12. Ceza Dairesine gönderilmesine karar verilmelidir.
DAVA : Davacının haksız tutuklanma sonucu uğramış olduğu zararlar sebebiyle yasal faiziyle birlikte 5.000 Lira maddi ve 10.000 Lira manevi tazminatın davalı hazineden tahsiline yönelik isteminin kısmen kabulüyle 34,41 Lira maddi ve 3.000 Lira manevi tazminatın dava tarihi olan 25.01.2006 gününden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine, fazlaya dair istemin reddine ilişkin, Hakkari Ağır Ceza Mahkemesince verilen 18.12.2006 gün ve 154-213 Sayılı hükmün davacı vekili ve davalı hazine vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 9. Ceza Dairesince 01.02.2010 gün ve 13847-1314 sayı ile;
" ... Yargıtay Ceza Genel Kurulu`nun 07.03.2000 gün ve 44-48 Sayılı kararı da gözetilerek, tazminat istemine dair davanın, beraat kararının verildiği tarihten itibaren uzun bir süreden sonra açıldığı, davacı asilin bu süre içinde hakkındaki hükmün kesinleştiğini bilmediğinden söz edilmesinin yaşamın olağan akışına uygun bulunmadığı, bu durumda davanın 466 Sayılı Kanunun 2. maddesinde öngörülen süre içinde açıldığının kabulünün mümkün olamayacağı anlaşılmakla, davanın süre yönünden reddine karar verilmesi gerektiği gözetilmeden davanın kabulüyle tazminata hükmedilmesi...",
Sebebiyle BOZULMASINA karar verilmiştir.
Yerel mahkeme ise 24.05.2010 gün ve 124-172 sayı ile;
" ... Davacının, tazminat istemine esas teşkil eden yargılandığı Diyarbakır 4 numaralı dgm`nin 995/393 esas, 1996/31 karar sayılı dosyasında `Devletin hakimiyeti altında bulunan topraklarda bir kısmını devlet dairesinden ayırmaya matuf eylemde bulunmak` suçunu işlemekten dolayı 5.6.1995 tarihinde göz altına alınıp 26.6.1995 tarihinde tutuklandığı, 25.12.1995 tarihinde tahliye edildiği, neticede bu davanın 12.02.1996 tarihinde beraatla sonuçlandırdığı, verilen bu kararın 19.6.1996 tarihinde kesinleştiği, kesinleşen beraat kararının davacıya tebliğ edildiğine dair incelenen dosyada herhangi bir kaydın bulunmadığı, ancak kesinleşmiş beraat kararının davacı vekiline 6.1.2006 tarihinde tebliğ edildiği anlaşılmıştır.
...Dava açma süresinin kesinleşen kararın bizzat sanığa tebliği tarihinden başlayacağı dikkate alınarak Yargıtay İçtihatları doğrultusunda davanın yasal süresi içerisinde açıldığı anlaşılmıştır...
Öncelikli sorun olarak, Yargıtay 9. C.D.`nin bozma ilamına uyma-direnme hususunda açıklanan gerekçelerle bozma kararına direnilmesine karar verilmiş olup; sonuç olarak bilirkişi raporunda anlatıldığı şekliyle davacı lehine tespit edilen miktarda maddi tazminatla davacının `Yasadışı pkk terör örgütüne yardım ve yataklık` suçundan yargılandığı, bu sebeple ağır hapis cezası tehdidi altında 203 gün süreyle tutuklu kaldığı, yapılan yargılama sonucunda delil yetersizliğinden beraat ettiği, 203 gün süreyle tutuklu kalması dolayısıyla çektiği elem ve üzüntünün davacıyı manevi çöküntü içerisinde bırakıp bu şekilde zarara uğramasına sebebiyet vermiş olduğu anlaşıldığından, objektif bir kriter olmamakla birlikte, davacının sosyal ve ekonomik durumu, üzerine atılı suçun niteliği, tutuklanmasına neden olan olayın cereyan tarzı, tutuklu kaldığı süre ve benzeri hususlarda gözetilmek suretiyle zenginleşme sonucu doğurmayacak şekilde hak ve nesafet kuralları gözetilerek aşağıdaki miktarda manevi tazminata hükmedilmesi gerekmiştir...",
Gerekçeleriyle direnerek, ilk hükümdeki gibi karar vermiştir.
Bu hükmün de davalı hazine vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 25.1.2012 gün ve 294994 Sayılı "bozma" istekli tebliğnamesiyle Yargıtay 1. Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır:
KARAR : Yargıtay Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; 466 Sayılı Yasaya göre tazminat istemine dair davanın yasal süresinde açılıp açılmadığının belirlenmesine ilişkindir.
İncelenen dosya içeriğinden; devletin hakimiyeti altında bulunan toprakların bir kısmını devlet idaresinden ayırmaya matuf eylemde bulunma suçundan yargılanan davacının 5.6.1995 günü gözaltına alınarak 26.6.1995 tarihinde tutuklandığı, 25.12.1995 günü tahliye edildiği, Diyarbakır 4 numaralı Devlet Güvenlik Mahkemesince 12.2.1996 tarihinde yüklenen suçtan beraatına karar verildiği, temyiz edilmeksizin kesinleşen beraat kararının sanık müdafiine 6.1.2006 günü tebliğ edildiği, anılan kararın davacı ve vekili tarafından dava tarihinden önce öğrenildiğine dair belge ve bilginin de dosya içinde bulunmadığı, incelemeye konu davanın ise 25.1.2006 tarihinde açıldığı anlaşılmaktadır.
1 Haziran 2005 tarihinde yürürlüğe giren 5320 Sayılı C.M.K.nın Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkındaki Kanunun 18. maddesiyle 7.5.1964 gün ve 466 Sayılı Kanun Dışı Yakalanan veya Tutuklanan Kimselere Tazminat Verilmesi Hakkındaki Yasa yürürlükten kaldırılmış ve 5271 Sayılı Kanunun Yedinci Bölümünde, "Koruma Tedbirleri Nedeniyle Tazminat" ana başlığı altında, 141 ila 144. maddelerinde, tazminat isteme koşulları ve sonuçları yeniden kapsamlı bir şekilde düzenlenmiş ise de, 5320 Sayılı Kanunun 6. maddesindeki;
" ( 1 ) Ceza Muhakemesi Kanununun 141 ila 144. maddeleri hükümleri, 1 Haziran 2005 tarihinden itibaren yapılan işlemler hakkında uygulanır.
( 2 ) Bu tarihten önceki işlemler hakkında ise, 07.05.1964 tarihli ve 466 Sayılı Kanun Dışı Yakalanan veya Tutuklanan Kimselere Tazminat Verilmesi Hakkında Kanun hükümlerinin uygulanmasına devam olunur" hükmü uyarınca, 466 Sayılı Kanun hükümlerinin 1 Haziran 2005 tarihinden önce gerçekleşen işlemler yönünden varlığını sürdürmelerine olanak sağlandığından, uyuşmazlık konusunun 466 Sayılı Kanun hükümleri kapsamında değerlendirilmesi gerekmektedir.
15.05.1964 tarihli Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren 466 Sayılı Kanunun 2. maddesinin 1. fıkrasında, "1. maddede yazılı sebeplerle zarara uğrayanlar, kendilerine zarar veren işlemlerin yapılmasına esas olan iddialar sebebiyle haklarında açılan davalar sonunda verilen kararların kesinleştiği veya bu iddiaların mercilerince karara bağlandığı tarihten itibaren üç ay içinde, ikametgahlarının bulunduğu mahal ağır ceza mahkemesine bir dilekçeyle başvurarak uğradıkları her türlü zararın tazminini isteyebilirler" hükmüne yer verilmiştir.
Kanun dışı yakalanan veya tutuklanan kimselere tazminat verilmesine dair esasların ayrıntısına yer verilen Ceza Genel Kurulunun 23.3.2010 gün ve 256-57 Sayılı kararı başta olmak üzere birçok kararında da belirtildiği üzere, sanığın gerek yokluğunda gerekse yüzüne karşı hükmolunan beraat kararının kesinleşme şerhiyle birlikte ilgiliye tebliği zorunlu olup, 2. maddenin 1. fıkrasında belirtilen üç aylık dava açma süresi, 21.04.1975 gün ve 3-5 Sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı uyarınca, davacı hakkında açılan ve beraatle sonuçlanan ceza davasının kesinleştiğinin tebliği veya bu kesinleşmenin öğrenilmesinden itibaren başlamaktadır.
Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;
Sanık ve müdafiinin yokluğunda verilen ve temyiz edilmeksizin kesinleşen beraat kararı sanık müdafiine 6.1.2006 günü tebliğ edilmiş ve uyuşmazlık konusu dava, davacı vekili tarafından 25.01.2006 tarihinde açılmış olup, davacı ya da vekilinin beraat kararının kesinleştiğini tebliğ tarihinden önce öğrendiklerine dair dosya içinde herhangi bir bilgi ya da belge bulunmadığından, tazminat istemine dair davanın 466 Sayılı Kanunun 2. maddesinde belirtilen 3 aylık yasal süre içinde açıldığının kabulü gerekmektedir.
Bu itibarla, davanın süresinde açıldığını kabul eden yerel mahkeme direnme kararı isabetli olup, hükmün esasının incelenmesi için dosyanın 2797 Sayılı Yargıtay Yasasının 14.2.2011 gün ve 27846 Sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren 6110 Sayılı Kanunun 8. maddesiyle değişik 14. maddesi uyarınca Dairelerin İş Bölümüne dair olmak üzere Yargıtay Büyük Genel Kurulunca alınan 12.05.2011 gün ve 2011/1 Sayılı karara göre, koruma tedbirleri sebebiyle tazminat davalarına bakmakla görevli Yargıtay 12. Ceza Dairesine gönderilmesine karar verilmelidir.
SONUÇ : Açıklanan nedenlerle;
1- ) Hakkari Ağır Ceza Mahkemesi`nin 24.5.2010 gün ve 124-172 Sayılı direnme kararının isabetli olduğuna,
2- ) Dosyanın, hükmün esasının incelenmesi için Yargıtay 12. Ceza Dairesine gönderilmek üzere Yargıtay C. Başsavcılığına tevdiine, 18.09.2012 tarihinde yapılan müzakerede tebliğnamedeki düşünceye uygun olarak oybirliğiyle karar verildi.
Baytok Hukuk Bürosu olarak web sitemizi geliştirmek, kullanışlı, etkili ve güvenli hale getirmek amacıyla çerezler (cookie) kullanıyoruz. Sitemizde gezinmeye devam etmeniz halinde cihazınızdaki çerezlere erişebileceğimizi de kabul ediyorsunuz. Ayrıntılı bilgiye ve çerezleri engelleme yöntemlerine Çerez Politikası’dan ulaşabilirsiniz.
Kabul et ve Kapat